İslam Ordularının önündeki bu engel kaldırıldıktan sonra Hz. Osman, Abdullah b. Nafî b. Husayn ve Abdullah b. Nafi b. Abdulkays'a hiç vakit kaybetmeden Cebelu't- Tarık boğazını geçerek Endülüs’e girmeleri emrini verdi. Hz. Osman’ın, ordunun Endülüs’e geçişini istemesi, İstanbul’un batı yönünden sıkıştırılarak fethinin kolaylaştırılması düşüncesinden kaynaklanıyordu. O, komutanlarına söyle diyordu: "İstanbul ancak Endülüs tarafından fethedilebilir. Eğer orayı fethederseniz, İstanbul’u fethedenlerin ecrine ortak olacaksınız" (İbn-ul-Esir, a.g.e., III, 93; Ayrıca bk. Muhammed Hamidullah, Fethul-Endelüs (İspanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre, İ.Ü. Ed. Fak. İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1978, VII, 221-225). Böylece Hz. Osman zamanında, Kuzey Afrika’daki fetihler tamamlanmış, İslam’ın karsısındaki en büyük güç olan Bizans’ın batıdan sıkıştırılması planları uygulamaya konulmuştur.
Dersler ibretler:
- Sahabenin, İslam’ı hep daha ileriye götürme çabaları, İslam’ın temel ilkesi gereğidir.
Bu ümmetin sayısız kahramanlarından bir olan Ukbe b. Nafi’nin (ra) fetihler tarihine altın harflerle yazılan sözleri, bu ruhun yansımasıdır. Cihad harekâtını kesintisiz sürdüren Ukbe bin Nafi, batıya doğru ilerleyerek Tanca civarında Atlas Okyanusu’na dayandı. İşte o zaman şu tarihî sözünü söyledi: “Ya Rabbi! Eğer önüme çıkan şu deniz olmasaydı, senin yolunda cihad ederek daha ileri giderdim!”
Bu konuda ayet ve hadislerde, yeterince deliller mevcuttur. İşte o delillerden sadece birkaçı: “Yeryüzünde fitne (şirk) kalmayıp din, tamamıyla Allah'ın oluncaya (ondan başkasına ibadet edilmeyinceye) kadar onlarla savaşın, cihad yapın. Eğer küfürden vazgeçerlerse, Allah yaptıklarını görür ve mükâfatlarını verir.” (Enfal 8/39) 'Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir" (Alu İmrân, 3/104) "Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse, diliyle düzeltmeye çalışsın. Buna da gücü yetmezse, kalbiyle o kötülüğe karşı buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir'' (Müslim, İman, 78; Tirmizî Fiten. 1I- Nesaî iman 17 İbn Mâce, Fiten, 20). "Bana hayat bahşeden Allah'a andolsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat, duanız kabul edilmez" (Ebû Dâvûd, Melâhim, 16; Tirmizî, Fiten, 9; İbn Hanbel, V, 388)
- Cihad bilinci aksiyon, şehadet aşkı enerji, fetih ruhu da bu bilinçteki imanın bir semeresidir.
Nitekim bu ruh ve enerji, ashabı kiramda o kadar canlıydı ki, gittiği her yere hayat götürüyorlardı. Onların, şu kokuşmuş dünya ve basit dünyalıklarla işi olmazdı. Zira onlar, Resulullah'ın (sav) nübüvvet ocağında pişmişlerdi. Önce ruh dünyaları, kulluk bilinciyle inşa edildi. Sonra cihad ve şehadet sevdası yüklendi. Gün oldu, Resulullah (sav) onları hep beraber Allah yolunda savaşmak üzere gazveye çağırdı. Onlar da emri duydukları anda bütün işlerini bırakarak hazırlığa başladılar. Gelen emre boyun eğdiler, emredilene göre hareket ettiler. “Ailem var, çocuklarım ne olacak, arazilerimle hurmalıklarımla kim ilgilenecek?” demediler. Evlendiği gecenin sabahında, saçlarından sular damlarken bu emre icabet edenler dahi vardı.
Bazen Allah Rasûlü (sav) bir orduyla veya müfrezeyle sefere çıkmalarını emretti. Hangi tehlikelerle karşı karşıya kalacaklarını bilmelerine rağmen namazdan aldıkları lezzeti alarak, sevinçle atlarına bindiler ve yola koyuldular. Mûte Savaşı’na giderlerken Allah Rasûlü (sav) sancağın sırasıyla kimler tarafından alınacağını söylediğinde, ismi sayılanlar sırayla şehit olacaklarını çok iyi biliyordu. Her biri de ölüme, gül bahçesine girercesine gidiyorlardı.
- İstanbul fethinin kilometre taşları, sahabe-i kiram tarafından döşenmiştir.
Gerçi onlar her konuda olduğu gibi, cihad ve fetihlerde de bizim doğal öncülerimiz ve örneklerimizdir. Ancak bu konunun ayrıca vurgulanması önemlidir. Ta Endülüs’ten başlayarak istanbul kuşatmasını başlatmak, buna bir delildir. Ebu Eyyub-el Ensari’nin (ra) 80 yaşlarında içinde sahabelerin de yoğun olduğu tabiin ordusuna iştiraki, diğer bir delildir.
Onlar hayatın her alanında bizim örnek ve önderlerimizdirler. İslâm davasının bizden evvel hangi fedakârlıklarla bugüne ulaştırıldığını düşünmek durumundayız. Bu çabanın ve fedakârlığın ilk halkasında yer alan kutlu nesil Sahabe-i Kiram’ı ise bir başka gözle görmeliyiz. “Ashab” veya “Allah Rasulü’nün arkadaşları” derken, kimden bahsettiğimizi iyi bilmeliyiz. Kur’an okurken bu yüce kitabın bizlerin eline hiç bozulmadan ulaşmasının, onlar vasıtasıyla gerçekleştiğini; namazımızı Resulullah'ın (sav) öğrettiği gibi kılarken, orucu onun tarif ettiği şekilde tutarken, zekâtımızı yine onun bildirdiği şekilde öderken... Yani farz ve nafile olarak her ne yapıyorsak bunu onlar vesilesiyle öğrendiğimizi unutmamalıyız.
- Sahabe-i kiram döneminden itibaren, İstanbul fethinin hedefte olması, bu konudaki hadisi şerifin sıhhatini güçlendirir.
Evet, İslam fetih dinidir ve her fetih de İslam ümmeti için önemlidir. Ancak İstanbul’un fethinin, Mekke ve Kudüs’ün fethi gibi, tüm fetihler içinde özel bir yeri vardır. Bilindiği üzere Efendimiz (sav) bu konudaki müjdesi, ta devri saadetten beri, İstanbul’u, fetihler listesinin başına taşımıştır. “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” (Ahmed bin Hanbel, IV, 335; Buhârî, et-Tarihu'l-Kebîr, I (ikinci kisim), 81; et-Târihu's-Sagîr, I, 341; Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, II, 24; Hâkim, Müstedrek IV, 422; Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, VI, 219) Müslümanlar tarafından defalarca kuşatılan ve 11. Kuşatmada fethi müyesser olan istanbulun fethini müjdeleyen ve bu kadar kaynağın naklettiği bir hadisin kaynağını tartışmak beyhudedir. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...