Bazı dostlar haklı olarak, “DİB Görmez hoca hakkında neden görüş beyan etmediniz”? Serzenişlerinde bulundular. Aslında sosyal medyada birçok açıklamalarımız oldu. Ancak serzenişlerin devamı üzerine, gazetemizin bu köşesinde de bir açıklama ihtiyaç oldu. Prof. Dr. Cemal Fedayi beyin açıklaması hemen hemen bu konudaki düşüncelerime tercüman olunca bu yazıyı paylaşmayı uygun gördüm. İşte o yazı:
Görmez Neden Ayrıldı?
“Öncelikle ifade edelim ki, Görmez görevden alınmadı; istifa da etmedi. Görmez teknik olarak emekliye ayrıldı. Fiilen ise, kendisi yüzünden makam yıpranmasın diye çekildi. Şahsı etrafında başlatılan kampanya yüzünden siyasi ve idari alanda gerginlik olmasın diye aradan çekildi. Cumhurbaşkanı’nın elini rahatlattı. Çünkü doğrudan Erdoğan’a hücum edemeyen bir takım çevreler ona hücum etmeye başlamışlardı. Onun üzerinden Erdoğan’ı yıpratmak istiyorlardı. Bunu gören Görmez,fedakârlık yaptı; aradan çekildi. İstese görevden ayrılmayabilirdi. Hakkında açılmış herhangi bir soruşturma ve dava yoktu. Yani görevden alınmasını gerektirecek ne süre sınırı ne de hukuki bir sebep vardı.
İzzet ü ikbal ile çekilmeyi, vakar ile geldiği makamdan vakar ile ayrılmayı münasip gördü. İlmin vakarını korudu; bir ilim adamına yakışanı yaptı. Bir siyasetçi ya da bir bürokrat gibi davranmadı. Pişkinlik yapmadı; koltuğuna yapışmadı. Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten/ Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten.
Yunus Emre, “Abdülkadir gibi bir er bulunmaz” diyordu. Ben de “Görmez gibi bir başkan bulunmaz” diyorum. Görmez kimliği ve kişiliğiyle Türkiye’nin özeti gibiydi; şahsında tüm Türkiye’yi temsil ediyordu. Hem Yeni Türkiye’ye hem de Küresel Dünyaya uygun bir başkandı. Ben onu, Kudüs’te Arapça hutbe veren; Diyarbakır sokaklarında Kürtçe, Tahran’da Farsça, Londra’da İngilizce konuşabilen bir başkan olarak hatırlayacağım. Gelenek ile moderni harmanlayabilen; teori ile pratiği cem edebilen; küresel ile milliyi bağdaştırabilen kabiliyetli bir başkan olarak hatırlayacağım…
Diyanet teşkilatı idare edilmesi çok zor bir teşkilattır. Diyanetin, entrikaların ve komploların bol olduğu bir bürokratik yapısı vardır. Kovboy filmlerindeki ehlileşmemiş atlara binmek ne kadar zorsa Diyanet’i yönetmek de o kadar zordur. Görmez bu teşkilatı 7 yıl başkan yardımcısı 7 yıl da başkan olarak tam 14 yıl yönetti. Bu bile başlı başına çok büyük bir başarıdır. Diyanet sadece idari bir kurum değil. Diyanetin bir de siyasi tarafı var. Hatta “Diyanet idari bir kurum olmaktan çok siyasi bir kurumdur” demek daha doğru.
Osmanlı’nın ilk devirlerinde Şeyhülislamlık siyaset üstü bir kurumdu. Siyasetten özerk, hatta bağımsız bir kurumdu. Şeyhülislamlar padişahların da üzerindeydi. Şeyhülislam, bir yüksek mahkeme başkanı gibiydi. Bugünkü tabirle anayasa mahkemesi başkanı gibi bir şey… İttihatçılar bu kurumu tenzil-i rütbe ile dûn bir mevkiye indirdiler ve siyasallaştırdılar. Nâmeşru işlerinde zorla fetva aldılar. Şeyhülislamlığı bakanlıklardan bir bakanlık haline getirip; şeyhülislamı da sıradan bir bakan haline getirdiler.
- Kemal başkanlığındaki CHP de İttihat Terakki’nin izinden gitti. Şeyhülislamlığı ilk başlarda, Şeriye Vekâleti şeklinde bir bakanlık olarak devam ettirdi. Ancak CHP, köprüyü geçtikten sonra bu bakanlığı toptan kaldırdı. CHP Genel Başkanı M. Kemal, 1924 yılında Şeriye Vekâleti’ni kaldırıp yerine Diyanet İşleri Başkanlığını kurdu. Diyaneti, siyasi makam olmaktan çıkarıp basit bir idari makam haline getirdi.
İnkılâplar devrinde Diyanetin itibarı iyice zedelendi. Diyanet, inkılâpları onaylayan bir makam haline getirildi. Diyanet bu devirde, resmi ideolojiyi yaymakla görevli bir “ideolojik aygıt” olarak kullanıldı.Demokratik döneme geçildikten sonra Diyanet kısmen rahatladı; siyasilerin emir eri olmaktan çıktı. Ama yine de siyasilerin müdahalelerinden kendini kurtaramadı.
Mehmet Görmez aşağıdan idari entrikalara ve ayak oyunlarına maruz kaldı. Yukarıdan ise bir takım siyasi baskılara maruz kaldı. Üçüncü olarak dışarıdan bazı cemaatlerin saldırılarına maruz kaldı.
Aşağıdan yürütülen bürokratik entrikaları anlatmaya gerek yok. Bunlar her kurumda olan türden olaylardır. Bürokratik yozlaşmanın fazla olduğu Diyanet’te bu tür olaylar daha fazladır. Siyasi baskı derken kastettiğim Diyanet’in bağlı olduğu devlet bakanlığıdır; daha açık ifadeyle Numan Kurtulmuş’tur. Diyanet her ne kadar şeklen bir devlet bakanlığına bağlı olsa da sıradan bir bürokratik kurum değildir. Özerk olması gereken itibarlı bir kurumdur. (Diyanet’e hak ettiği itibarı Erdoğan vermiştir…) Devam edeceğiz inşallah. Selam… Dua…