Hemen 100 km ötemizde olanlar için analistlerin, stratejistlerin, uzmanların ve çok bilmişlerin söyleyecek pek çok cümlesi vardır.

Perdenin ötesine, ardına bakmaya çalışarak yazılan manifestomuzdur!

İnananlar için muhakkak ki her şeyde kaderin hissesi vardır.

Kader konuşunca bütün dillerin nutku tutulur.

Kaderin saati devir daimde her an. Kullar ise akrep, yelkovan derdinde. Zemberek işlemekte. Gemi battığı yerden çıkmak üzere. Kuşların şarkısı yaklaşıyor. Zulmün gürültüsü şarkı sanılmıyor artık. Kefen yırtılmak üzere, hasta adam kan veriyor dostlarına harp meydanında. Bilek tutuştu, kan devinimde, gözler çavlan, nefesler tutuldu.

Kader öyle upuzun bir çizgi değildir. Ondan uzaklaştıkça uzaklaşamazsın. Kaderin planı yuvarlaktır. Devr-i daimdedir. Döner de döner. Defter dürülür, hesaplar görülür.  Güç ve kudret ondan başkasının olamaz dersin sonra bakarsın ki güçlü görülenlerin gücü örümcek ipinden daha zayıftır. Kendini güçlü zannedenler yerin hiçbir yerine sığamaz olmuşlar.

Zalimin karşısında, mazlumun yanında olmak böyledir. Hiç kimsenin zerre olarak bile kabul etmediği, arka mahallenin çocuklarının türküsünün zamanıdır şimdi.

Şimdi bu coğrafyanın çocuklarının zamanıdır. Tarihin doğru tarafında durmak tam da budur.

Bütün gözleri cihanın bu parçasına baktıran da Allah’tır. Bütün mazlumların sığınacağı bir devleti bize emanet eden de Allah'tır. Mazlumun yanında olabilmek tam da budur.

Allah Sedneya hapishanesinin de sahibidir. Allah bombalanan dağların, nehirlerin ve çocukların da sahibidir.  Oradaki ah’ların, eyvahların huzuruna perdesiz döküldüğü Rabbul Alemin vardır.  Ömrünü zindanın karanlıklarında geçirmiş, otuz, kırk, elli sene kimsenin duymadığı mazlumların kader ipini avucunda sarmalamış Allah vardır.

......

Yaşadığımız coğrafya itibariyle Suriye'den gelenlerle çok irtibatımız oldu. Çok yaşanmışlıklar dinledik onlardan, çok hikayeler çöktü omuzlarımıza. Çok bekledik Halep'in ışıklarına bakarak.  Hepsinden dinlediğimiz ortak mesele şuydu: Biz, sizi böyle bilmiyorduk. Bize hep Türkiye’nin Suriye'yi yıllarca sömürdüğü anlatıldı. Anasınıfından üniversiteye kadar hep bunları dinledik. Ama bugün görüyoruz ki bizi kandırmışlar. Aynı hikayeleri biz de dinlemiştik. Araplar bizi de vurmuştu sırtımızdan. Ve daha pek çok hikaye...

Bugün...

Evet bugün tarih aslına dönüyor. Küçücük çocukların konuşmalarını görüyoruz ekranlarda. Hepsinin dilinde Türkiye türküsü. Bizim şarkımız. Bizim çalıp, bizim söylediğimiz, acısı ve tatlısıyla bizim seslerimiz.

Zalimlerin, emperyalistlerin ve de Allahsızların şarkısını dinlemek çok yordu kalbimizi. Artık kendi şarkımız dudaklarımızda. Muhakkak ki O (cc) ikram sahibidir.

Sin, şın, mim!

Sin şına kavuşur, mim göz önünde.

Yavuz, Şama kavuşur. Arabî sırrını üfler meydanlara..

Muhakkak ki onlar ölü değillerdir. Onlar diri nefeslerden daha dirilerdir. Hayy isminin her dem üstünde parladığı arabilerdir. Onlar Zengiler’dir, onlar Selahaddinler’dir.

...

"Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.

Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak.

Tarih sussa, hakikat susmayacak.

Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.

Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar,

Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar.

Tarihin azabından kurtulsalar, Allah'ın  gazabından kurtulamayacaklar."

"Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Allah onların kurduğu tuzakları bozacaktır.)"

Âl-i İmrân Sûresi - 54. Ayet

Onlar...

Onlar sanıyorlar ki...

Sansınlar..

Onların çoğu, zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan hiçbir şeyin yerini tutamaz" (Yunus sûresi, 36)

Onlar, aklını kullanmayanlar, gözü kör,

kulağı sağır olanlar...

Onlar..

Tarihin kesin çizgilerle ayırdığı zalimler.

Perdenin bu tarafında can, mal, çocuk ve namusu ile imtihan olanlar.

Onlar zehir olup gökten yağanlar.

Onlar demiri, Allah sananlar.

Onlar filleri Rabbi zannedenler.

Onlar beşikteki çocuğa düşman olanlar.

Onlar perçemlerinden tutulup cehenneme sürülecek olanlar..

Onlar yenilenler, onlar kezzap olanlar, onlar kahredici bir ateşin çocuğu olacak olanlar.!

...

Mührü bilirsiniz dostlar. Mühür kimdeyse Süleyman odur. Mektuplara basılan mührü biliriz de toprağa basılan mühürleri çok fark etmeyiz. Toprağa mührünü basanlar da velilerdir, güzellerdir, şehitlerdir;

Vahdettin orada.

İbni Arabi orada.

Halid bin Velid orada.

Ömer bin Abdulaziz orada.

Süleyman şah orada.

Mevlana Halidi Bağdadi orada.

Selahaddin Eyyubi orada.

Bilali Habeşi orada…

...

Onlar ordayken biz burada mı duracağız!

Bu kadar binler mührümüz varken oraların rüyasını bizden başka kim görebilir?

Oralar bu kadar bizimken ve biz o kadar onlara aitken canımızı ateşlerce yaksalar da ne mührümüzden ne mülkümüzden vazgeçeriz.

Biz değilsek çocuklarımız, onlar değilse onlar çocukların, onlar değilse onların torunları.

Sabaha, akşama, Allah yolunda koşanlara ve kaleme yemin olsun ki...

O şarkı öyle bitmeyecek!

O şarkı öyle bitmeyecek!

O şarkı öyle bitmeyecek!