Çok değil bir asır önce bizim olan topraklara gelip kentimizi kuşatan, Şehitkamil, Şahinbey, Karayılan ve adı bilinmeyen binlerce şehit ve gaziyle şehri terk edip giden zalim ve kâfirler topluluğu bugün Gazze'de.
O zaman bugün yaşadığımız şehri bize dar edip, açlıktan kırılan halka zerdali çekirdeği yedirenler, şimdi yeniden ve bir daha aynı zihin ve aynı kudurmuşlukla saldırıyorlar.
Dün Ayıntap bugün Gazze yarın bir başka şehir.
Ayıntap'ta dağlar yoktu ama dağlar gibi yiğitler vardı.
Şimdi, bugün yeniden...
Gazze'de dağlar yoktur, araziler düzdür ama oranın dağ gibi kahramanları vardır.
Gazzelilerde kâfir silahlar, dinsiz demir, Allah'sız roketler yoktur ama yüz küsur sene önce haçlı savaşlarında hiçbir şeysiz bıraktıkları dedelerimiz gibi sinelerinde iman vardır.
Gazze'de bugün modern dünyanın sahip olduğu hiç bir şey yoktur ama Yahya Sinvar gibi binlerce inanmış kalp, modern dünyanın öbür tarafında bu kaplerin paramparça ettiği bir duruş vardır.
Hayran olunan, inanılamayan, sarsıcı ve kendine getirici aksiyon ve inancın bütünleştiği küçük çocuklar ve çocuklarını cihada hazırlayan babalar vardır.
Küçük Rim'in yüzüne sakallarını sürerek onunla kavuşmayı cennete saklayan dedeler vardır.
Hastanede kendi çocuğunun cesedine denk gelip "Elhamdülillahi Rabbil Alemin" diyebilen neneler vardır.
Çocukları bomba sesinden korkmasın diye her bomba sesinde çocuklarını güldüren babalar vardır.
Ve en önemlisi kör dünyanın, kirleşmiş milletlerin zulümlerine "Allahu Ekber" diyebilen çocuklar yetiştiren anneler vardır.
Roketlerin karşısında ellerinde sapanlarla direnen kahramanlar vardır.
......
Olanları okumuşsunuzdur:
Musa peygamberin bir sahtekar olduğunu herkese ispat etmek isteyen firavun bütün sihirbazlarını meydanda toplar. Herkesin elindeki ipler meydana atılır. Gerçekten nasıl olur böyle bir şey. İpler yılana dönüşmüş ve dans etmektedir. Musa peygambere Rabbim asasını atmasını emreder ve asa koca bir ejderhaya dönüşür ve sihirbazların iplerini yutar birer birer. Bütün meydan ahalisi şaşkındır. Hatta ipini atan sihirbazlar bile Musa'nın Rabbine iman ederler.
İnsan okuyunca aklı almıyor aslında. Nasıl olabilir ki diyor, böyle bir şey nasıl olabilir. Evet, bundan binlerce yıl önce olan hadisenin bir nev'i bugün gözümüzün önünde yeniden oluyor. Yeniden o günü, o şahitliği birden yaşıyoruz.
Yahya Sinvar adında bir yiğit çıkıyor meydana. Kâfirler onun tünellerde bir fare gibi kaçtığı propagandasını yaparken meğer ki o şehrin yıkılmış evleri arasında Siyonistlerin üzerine alevler yağdırıyor mücahitleriyle. Ölüm hak, ecelden kaçılmaz. Bombalanan bir evden görüntü alan bir dronla öğrendik onun meşhur koltuğunda oturduğunu ve elindeki asasıyla drona yaptığı son saldırıyı.
Onun da asası vardı ve savurdu meydana.
Tarih yine tekerrür etti. Âsa yuttu medyayı. Yalanları, kokuşmuş patronları, yahudi ve siyonist bozguncuları bir daha yenildi asaya.
Âsa yine yendi Firavun'un sihirli değneklerini. Yine dünyanın öbür tarafında pek çok firavun taraftarı iman etti alemlerin Rabbine. Gazze'de fırlatılan asa Kanadalı çocukları kalbinden yakaladı, şehadet getirtti.
Âsa amerikalı bir zencinin gözlerinden yaş döktürdü bir daha.
Âsa Türkiyeli bir gencin hayallerinde bir füze oldu gidip saplanacağı güne saklandı.
Âsa ebabil olup yağdı yahudi mahallelerine.
Atılan, fırlatılan âsa değildi aslında. Umut eken bir çiftçinin eli oldu bütün mazlum çocuklar için. Kırılsa da kollar Allah'ın eli bitmez kıyamet kopuncaya dek.
......
"Bu cümleler Müslümanların ezilmesini engellemiyor." cümleleri kulağıma kadar ulaşıyor. Ama en sevgili dememiş miydi “bu dünya, bizim cehennemimiz onların cennetidir” diye…
Burada rahat yoktu ve buradan geçip gidecektik. Ama geçip giderken şerefimizle ve onurumuzla gideceğiz.
Açlık, yoksulluk ve belalarla geçip gidecek bir ömrümüzün olduğunu biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki: "O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.
Ve yine biliyoruz ki: Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.
Bizlere düşen vazife bellidir. Savaşta da olsa, can da versek, her şeyimizi de kaybetsek Hakk'ın hukukunu unutmamak ve inandıklarımızı kalbimizle yaşamak ve bunun için mücadele etmek.
......
Kâfirler topluluğu için söylenmiş olanları kâinata yeniden haykıralım. Hiç kimse okumasa da, kimse görmese de, onlar aldırmasa da yeniden ve yeniden söyleyelim;
“Bir de Yahudiler, ‘Allah’ın eli bağlıdır.’ dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar! Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabb’inden indirilen (Kur’ân) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah bozguncuları sevmez.” (Mâide 5/64).
Mûsâ, kavmine şu tenbih ve tesellide bulundu: “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin! Şüphesiz bütün yeryüzü Allah’ındır; ona kullarından dilediğini vâris kılar. Unutmayın ki, hayırlı son, nihâî zafer, ancak Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.”
....
Bu asrın zelil devrinde okçular tepesini terk etmeyen Hamas'ın aslanlarına selam olsun.
Selam, esir aldıkları esirlerin bile uzaklaşırken gözlerini onlardan alamadığı kahramanlara olsun.
Selam, yıkılmış bir şehrin yeraltı girdaplarında hayatın hayatını bulan şehitlerin üzerine olsun.
Selam, göğüs kafesinin demiri yırtıp geçeceğine inanların üzerine olsun.
Selam, bundan bir asır evvel zehri içip bu yurdu terk etmeyen Gazi şehrin vatanperverlerine olsun.
Selam, kendileri şehit olup giderken ardından binlerce hayatı hayatlandıran Gazze’lilerin üzerine olsun…