Namaz dinin direğidir. Müslümanın Yaratıcı’yla irtibatını sürekli canlı tutan namazdır. Bu itibarla namaz konusunda gevşeklik göstermemek gerekir. Ancak namaz şekilden ibaret kalmamalı, bir zevk haline dönüştürülmelidir.

İmanı sağlıklı bir şekilde koruyabilmek, manevi hayatı geliştirmek dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek ve neticede huzurlu olabilmek için mü'min, Yüce Allah'la manevi irtibat kurmak ve bu irtibatı devam ettirmeye muhtaçtır. Çünkü insan Allah'ı bilmek ve ona ibadet etmekle tam bir huzura kavuşabilir. Yoksa ruhunda daima bir sıkıntı duyar. Fiziki varlığımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için nasıl yeme, içme uyuma gibi bir takım biyolojik ihtiyaçları gidermek zorundaysak, ruhumuzun canlılığını ve diriliğini muhafaza edebilmek ve ruhî melekelerimizi geliştirebilmek için de ibadet etmek zorundayız.

İslam inancına göre Yüce Yaratıcı, her türlü eksiklikten uzaktır. Her şey ona muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Varlığı kendindendir.

Halbuki onun dışındaki bütün varlıkların varlığı O’na bağlıdır. İşte insan, kendisini var eden Yaratıcıyla irtibatını devam ettirebilmek için Allah’a ibadet etmeye muhtaçtır.

Buna göre namaz, irade, akıl, duygu ve bunun sonucu olarak iman sahibi bir kişi için, istemeye istemeye yerine getirmek zorunda kaldığı bir külfet değil; tam tersine, tıpkı bir âşığın, mâşukuna karşı duygularını anlatmak için can atması gibi zevkle ve büyük bir arzuyla yerine getirmek isteyeceği bir ibadettir. Kamil manadaki bir ibadetin esprisi budur.

Namaz kılan Müslüman, ibadetinde "İhsan" mertebesini; Allah'ı görüyor gibi ibadet etmek hedefini gerçekleştirmelidir. İnsan, ömrü boyunca kıldığı namazlarında bu hedefe ulaşmaya ve bu hakikati yakalamaya çalışmalıdır. Allah'a bu şekilde yönelen ve O’nu bütün varlığıyla seven insan O’nun rızasına uygun bir şekilde yaşayabilmek için elinden geleni yapar ve O’nun sevgisine gölge düşürebilecek her şeyden büyük bir titizlikle uzak durur.

Peygamberler tarihinin en köklü ibadeti olan namaz, yüce dinimiz İslam’ın beş temel esasından biridir. Namaz; insanın ruhu, bedeni, aklı, yüreği, sevgisi ve hürmetiyle, kısacası bütün varlığıyla Allah’a yönelişinin sembolüdür. İnsanoğlu ne zaman Rabbinin kulluk davetine gönülden icabet edip namazlarını eda etmişse, o zaman gerçek anlamda huzura kavuşmuştur. Ancak ne zaman namazlarını ihmal edip Rabbiyle arasındaki bağı zayıflatmışsa, o zaman da nefsani arzularının esiri olmuş ve hüsrana uğramıştır.

Ezanın ulvi davetiyle Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda namaza duran mümin, aşkını, bağlılığını, itaatini ve teslimiyetini O’na arz eder. Bu haliyle namaz, müminin hasretle beklediği ve Yüce Yaratanına en yakın olduğu buluşma anıdır. Namaz dünyaya ait telaşe, dert ve sıkıntıları bir kenara bırakarak çıkılan mukaddes bir yolculuktur. Asli vatanı olan cennetten uzağa düşmüş insanın, ihlasını ve istikametini koruyan bir hayatla Rabbine dönme arzusudur.

Namaz, müminin sadece ibadet borcunu değil, aynı zamanda üstün ahlâkını da temsil eder. Namaz kılan kişi, her türlü aşırılıktan, kabalıktan ve şiddetten korunur. Namazla güçlenen maneviyatı sayesinde, hayâ ve edebe aykırı davranışlardan uzak durur.

O halde, namazın şifa veren, güven ve sükûnet aşılayan ikliminde Rabbimizle buluşmaktan ailece mahrum kalmayalım. Bu hayatta “dinimizin direği”, ahirette ise “hesabımızın ilk sorusu” olan namazlarımızı ihmal etmeyelim. Unutmayalım ki, namaz bir külfet değil, aksine kendimizi tanımaya, yenilenmeye, zikir, şükür ve tefekkür ile olgunlaşmaya vesile olan eşsiz bir nimettir.

Rabbim bizleri namazsız geçen bir ömür den korusun inşallah.

Her daim namazını kılanlardan eylesin inşallah.

Selam ve dua ile.