Öncelikle şunu bilelim ki, zerreden kürreye tüm varlık, ilim ile kaim ve daimdir. Yani tüm eşya ilimle var olmuş ve ilimle varlığını devam ettirmektedir. Varlığın en değerlisi olan insan, zaten ilimle ancak var olabilir. Nitekim ilk insan Âdem (as) aynı zamanda ilk insan olup vahyin ilk kısmı da ona gönderilmiştir. Evet, Âdem’in (as) meleklere üstünlüğü ilimle ispatlandığı gibi, neslinin hayatının devamı da ona verilen vahiy ile yani ilim ile olmuştur.
Tabi Âdem (as) dan son peygamber olan Resulullah'a (sav) kadar ki tüm peygamberler de insanlığa ilim taşıdılar. Öncelikle kendilerine gönderilen vahiy, sonra da kendi sünnetleri ve irşatlarıyla insanlığı aydınlattılar. İnsanlık peygamberlerin getirdiği ilmin ışığında yürüdükleri müddetçe dünyada huzur ve selamet üzere yaşamışlar. Ukbada da Cennet ve ebedi saadeti hak etmişlerdir. İlmin, İslam’ın rotasından saptıkları zaman ise dünya ahiret zelil ve rezil olmuşlardır.
İnsanlık tarihi ve İslam tarihine baktığımız zaman birçok iniş çıkışlar görürüz. Çıkışlar, insanlığın peygamberlerin getirdiği vahye uydukları zaman ve ilme tabi olmaları oranında olmuştur. İnişler ve iflaslar ise, insanlığın vahye ve ilme sırtlarını döndükleri zaman olmuştur. Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Muhakkak ki, Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.” (Müslim, Musâfirîn 269. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 16) birçok ayette de buna net işaretler vardır.
Kur’an’la yükselenler, ona inanan, şânını yücelten, onunla amel eden, hayatlarını Kur’an’ın emir ve yasaklarına göre tanzim edenlerdir. Allah Teâlâ onlara bu sayede dünyada mutlu bir hayat nasip eder, âhirette de onları kendilerine nimetler ihsan ettiği kullarından kılar. Bunun aksine hareket edenleri ise alçaltır, kemâl mertebesinden alaşağı eder. “Allah onunla birçoğunu saptırır ve yine onunla birçoğunu yola getirir.” (Bakara, 2/26) Kur’an’ın her çeşit insana nasıl tesir ettiğinin misallerini birçok âyette bulmamız mümkündür.
Acbu’z-zeneb insanın kuyruk sokumundaki hardal tanesi (incir çekirdeği) kadar olan küçük bir parçanın adı olup hadisi şeriflerde değişik rivayetlerle buna işaret edilmiştir. bir nevi “karakutu” denebilecek bu madde, insanın anatomik tohumu hükmündedir. İnsan öldükten sonra, mahşer günü onun üzerine dirilecektir. Diyanet İslam Ansiklopedisinde genişte yer verilen bu madde kısaca şöyle tanımlanmaktadır:
“Her şeyin son kısmı, kuyruk sokumu” anlamına gelen acb ile “kuyruk” anlamına gelen, aynı zamanda “bir şeyin sonu ve ucu” demek olan zeneb kelimelerinden oluşan acbü’z-zenebin sözlük anlamı “kuyruk sokumu” demektir. Öldükten sonraki dirilişin tasvir edildiği hadislerde yer alan acbü’z-zeneb, bazan sadece tekrar dirilişin esasını teşkil eden madde anlamında geçer. “Sonra Allah gökten bir (hayat) suyu indirir ve bu sayede ölüler, bitkinin yerden bitişi gibi (kabirlerinden) çıkarlar. İnsan cesedi bütünüyle çürüyüp yok olur, ancak acbü’z-zeneb müstesna, insanlar bundan yaratılır” (Buhârî, “Tefsîr”, 39/3, 78/1; Müslim, “Fiten”, 141; İbn Mâce, “Zühd”, 32). Bazı hadislerde ise hem ilk yaratılışın, hem de ikinci yaratılışın maddî özü olduğu belirtilir: “Toprak insanoğlunun acb dışındaki bütün cesedini yiyip tüketir. İnsan acbden yaratılmıştır; tekrar ondan meydana getirilecektir” (el-Muvaṭṭaʾ, “Cenâʾiz”, 48; Müsned, II, 322, 428; Müslim, “Fiten”, 142; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 20).
İnsan ister yangında yanıp kül olsun, ister suda boğulmuş olsun, ister hayvanlar tarafından parçalanmış olsun veya başka bir şekilde ölsün. Öldükten sonra nereye defnedilirse fark etmez. Sonuçta acbu’z-zeneb denilen parça çürümez ve kıyamet günü insanlar bunun üzerinden dirileceklerdir.
İşte bu ümmet de ne kadar zora girse de maddi ve fiziki açıdan çökse de yeniden dirilip ayağa kalkması, ilimle mümkündür. Tarihte defalarca tekrarlanan bu hakikat, ümmetin dağıtılması ve “harf devrimi” “tevhidi tedrisat” vb. uygulamalardan sonra, Anadolu’da çökertilen ümmetin nesillerinin dirilişi de yine ve yeniden medreselerle olmuştur. Bu sebeple diyoruz ki, Medreseler Bu Ümmet’in Acbu’z-Zenebi’dir.
Çünkü her ne zaman kâfirler biz, bu ümmeti bitirdik artık bir daha ayağa kalkamazlar dediğinde İslam ümmeti, medreselerin vesilesiyle yeniden ayağa kalkmıştır. Medreselerden kastımız bu ümmeti yeniden ayağa kaldıracak olan, her türlü taassuptan uzak olan rabbani ilim ehli yetiştiren medreselerdir. Tabi ki, bu medreselerin temeli ehlisünnet ulemasının tarih boyunca bıraktıkları; sahih ve sağlam olan İslam ilimleridir.
Şii batini hareketleri, usul yöntem tanımayan mezhep düşmanları, modernizm akımına kapılanları, küresel emperyalizmi, çağdaş haçlı işgallerini durduracak olan, kökü mazide gözü atide olan bu medreselerdir. Ümmeti yeniden cahiliye şaşkınlığından kurtaracak olan da yine her türlü ırkçı eğilimlerden ve dünyevi ihtiraslardan uzak rabbani ilim adamı yetiştiren medreselerdir. Şu halde her beraber bu medreseleri daha da güçlendirmemiz ve önlerini açmamız, devlet ve millet olarak öncelikli görevlerimizdendir. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...