Bazen karşımızdaki insana Allah'ı, ölüm sonrasını, hesabı, cenneti, cehennemi, kısaca gaybi meseleleri nasıl anlatacağımızı bilemeyiz.

Zira insan ancak gördüğünü ve beş duyu ile hissettiklerini kolayca kabul edebiliyor.
Ancak bizler müslümanlar olarak biliyoruz ki ölümden sonra bir hayat var.
Bazen bütün ömrünü ölüm sonrasını yok sayarak geçirmiş insanların hikayelerini duyarız.
Onlar; hem kendilerine, hem de kendisinin peşinden gelenlere bunu inandırmak için birtakım deliller ve yollar bulmaya çalışırlar.
Ama vicdanlarının en derinindeki soru işaretlerinden ve şüpheden asla kurtulamazlar.
Diğer yandan aslında onlar da öldükten sonra bedenlerinin toprak olmasını ve yok olup gitmeyi hazmedemez ve dâhi istemezler.
Lakin, gönülleri İslam ve hidayetin nurlu ışığıyla aydınlanmadığı için karanlıklar içinde debelenip durur.
Dahası bu tercihi yüzünden kendisini bir yokluğa mahkum ettiğini ya çok geç farkeder ya da hiç fark edemez.
Bizler ise müslümanız elhamdülillah. Asıl yurdun ahiret olduğunu, orada Allah'ın bizi yeni birisi olarak en baştan yaratacağını, bize yeni bir hayat vereceğini biliyoruz. Bunun verdiği rahatlık ile bütün olumsuzluklara rağmen huzurlu ve mutluyuz.
Bütün ömrü boyunca hesabın olmadığını, ömrüm sadece bu dünyadan ibaret olduğunu iddia edenler ise bütün zenginliklerine rağmen huzursuz ve bedbinler.
İşte böyle birinin ölüm döşeğindeki itirafları.

Türkiye Komünist Talebe Teşkilatının Başkanı sıfatıyla zamanın Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal TİTO'nun (1892-1980) şeref konuğu olarak Belgrad'a giden ve Onun son anlarına şâhit olan Salih GÖKKAYA anlatıyor.
"TİTO ölüm döşeğindedir ve eski şa'şalı günlerinden eser kalmamıştır.
Onun gözleri yaşlı, titrer vaziyetteki halini gören Salih Gökkaya teselli vermek için, "Efendim! Ölüm sizi korkutmasın. Belki maddi olarak aramızdan ayrılacaksınız ama yaptığınız inanılmaz hizmetlerle kalplerde ebedî yaşayacaksınız" der.
Bugün yedi devlete bölünen Yugoslavya'yı kırk yıla yakın barış ve huzur içinde yaşatmayı başaran, ölümünden sonra ülkesinin hızla parçalandığı Mareşal Josip Broz TİTO'nun cevabı tarihe geçecek tondadır:
"Yoldaşlar!
Ben ölüyorum artık...
Ölümün ne derece korkunç bir şey olduğunu size anlatamam.
Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler bu yaşta bunu anlayamazsınız.
Düşünün! Ölmek, yok olmak...
Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş...
İşte bu çıldırtıyor beni...
Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak...
Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek...
Ne korkunç bir şey anlıyor musunuz?
Yoldaşlarım!
Sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum:
Ben öldükten sonra toprak olacaksam, diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir?
Söyleyin bana!
Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım yahut alkışlanacakmışım.
Neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi?
Söyleyin bu gidiş nereye?
Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
İtiraf etmek zorundayım:
Ben Allaha, Peygambere ve ahirete inanıyorum artık.
Dinsizlik bir çare değil.
Düşünün şu kâinatın bir yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır...
Bence ölüm de son olmamalıdır...
Mazlumca gidenlerle zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır.
Haklarını almadan cezalarını görmeden gidiyorlar.
Böyle keşmekeş olamaz.
Ben bunu vicdanen hissediyorum.
Öyle ki, milyonlarca suçsuz insana yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette...
Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı...
Yoksa insan teselliyi nereden bulacak?
Bunların bir açıklaması olmalı...
Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi.
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz.
Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor.
Ben bu inançtayım yoldaşlarım.
Sizler ne derseniz deyin..!"
....
Tito, bu sözleri söyledikten sonra komaya girmiş ve bir süre sonra 88 yaşında hayata gözlerini kapamıştır.

Selam ve dua ile.