Felsefe insanın gördükleri ile yorumlaması ve hayal gücü -vehim- ile kendisine bir değer yargısı oluşturmasıdır. Bu yargılar zam ve tahmine göre olup kesin bilgilere dayalı olmadığı için metafizik ve mantık ilimlerinin yardımıyla da bunu ispat etmeye çalışır. Felsefe denen şey salt aklın kullanılarak doğru bilgiye ulaşılmaya çalışılmasıdır.
Filozoflar aklı her anlamda ulaşılabilecek yegane bilgi kaynağı olduğuna inanırlar. Ancak bu durumda aklın kesin bilgiye götürmedin ispatı iki durumda karşımıza çıkar. Birincisi akıl durumdan duruma kişiden kişiye ve zamandan zamana yargılarının değişebilecek bir yapıya sahip olmasıdır. Yani akıl ne kadar objektif olduğu iddia edilse de akıl kavramları değişkenlik gösterdiği için sürekli farklı durumlarda çelişkiler yaratır. İkincisi akıl içerisinde yine yapısı itibarıyla sadece akıl kullanıldığında şüphe duygusunun da beraberinde gelmesidir. Evet sadece aklı kullanan insan her durumda şüphe ile karşılaşır.
Zaten filozoflarda şüphe duymayı her şeye bakarken şüphe ile hareket edilmesi gerektiğini savunurlar. Hem şüphe ile hareket edip hem de her edindiği bilginin kesin bilgi olduğunu savunması burada bariz bir çelişki ortaya çıkarıyor. Zaten akılla hareket eden insanlar önce kesin bilgiye ulaştığını sanır ve bu şekilde dayatma yapar. Akılla yani sadece gördükleriyle ve tasavvurları yla bilgiye ulaştıklarını sanıp bunları kendince yorumlarlar. Bir süre geçtikten sonra edindiği tecrübelerle yanlış olduğunu anlayıp tekrar akıl ve mantık ile derlemeler yapıp Eyüp bükerek Yeni bir sonuç ortaya çıkarırlar. Bu böylece devam ede gelmiştir.
Demek ki felsefe denen şey gerçek değildir, bir hayal ürününden ibarettir. İnsanları zihinden oyalar ve gerçeklik ile alakası olmayan yanılgılara götürür. İnsan hayatında asıl olan şey hakikatin kendisidir. Hakikate ise ancak kalp ile ulaşılır. Burada birbiri içerisine girmiş karmaşık hislerden ve zanlardan bahsetmiyorum. Killerden ve yanlışlıklardan arındırılmış tertemiz bir kalpten bahsediyorum.
Tertemiz bir kalp şeffaf ve berrak olmasıyla şüphelerden ve kirli düşüncelerden insanı araştır ve en doğru yola sokar ve yegane gerçek olan hakikate götürür. Denilebilir ki "Hayatta bu kadar geniş imkanlar ve ispatlar var iken her meselenin bu anlatılanlar ile ne alakası olabilir?" Aslında hayatın genelinin çoğu zaman anlaşılmasa da bu anlatılanlar ile alakası vardır.
Felsefe tarihine baktığımızda ilk örnekleri Platon Eflatun ve Aristoteles gibi dönemlerinde yaşarken çok büyük etkileri olmamış ama daha sonraki zamanlarda dünya düşüncesine derinden bir etki bırakmış ve kalıcı bir yön vermiştir.
Bu tür düşüncelerin yayılışı ise Müslüman Arapların bölgeye gelince bu fikirleri ilginç bir biçimde benimsemesi ve kendilerince yorumlayarak Batı dünyasına öğretmesiyle olmuştur. Günümüzde dahi Batı dünyasının minnetle andı İbni Sina Farabi ve İbni rüşd gibi mütefekkirler eski Yunan felsefesini temel alarak oluşturduğu fikirleri Batı dünyasının gelişmesinde çok büyük etkileri olmuştur.
Bunu kendileri dahi dile getirirler. İşin tuhaf tarafı bu felsefeyi bu şekilde öğrenip yetişen Batı, yine bu tür düşüncelerin etkisi ile İslam dünyasına ciddi zararlar vermiştir.