Ekonomi üzerine düşünebilmek için öncelikle insanların belli ihtiyaçları karşılamak ve belli menfaatleri elde edebilmek için birbirleriyle kurduğu karşılıklı ticari ilişkileri anlamak önemli.
Ticaret belli bir ihtiyacı karşılayabilmek için maddi bedel karşılığında insanların birbirleriyle yapılan anlaşmalardır. İki taraf arasında belli bir ticari anlaşma olduğu düşünülürse bu maddi bedelin içerisine her şey konulabilir.
Bunun için karşılıklı iki tarafın kabulü yeterlidir. Bunu anlamak için öncelikle insanların birbirleri arasındaki ilişkilerde tarih boyunca bütün hareketlerini saptamak ve kavramak, bu kavrayışlardan belli doğru sonuçlar çıkarıp anlam bütününe varmak önemlidir. Hayattaki herşeyde olduğu gibi ekonomide de kavramın bütününe hakim olabilmek için öncelikle minimalist yaklaşıp parçasını anlamak gereklidir.
Zaten bir kavramın parçası ile bütünü arasında özünde bir fark yoktur ve özü anlamak için parçadan bütüne gitmek zorunludur. Bu yüzden insanı ilgilendiren bütün hususlarda parçadan başlamak gerektiğini düşünüyorum ve o kavramla ilgili bütün tarihi kaynakları objektif bir şekilde öğrenmek gerektiğine inanıyorum. Şimdi ekonomi üzerine devam edelim.
Ticaret için bahsettiğim anlaşmanın gerçekleşmesi her iki tarafın mutlak surette eşit fayda gördüğü anlamına gelmez. Bir taraf daha fazla fayda elde edebilir. Burada pazarlık gücü fazla olan taraf yapılan ticaretteki faydanın büyük bir bölümüne sahip olacaktır ve faydanın büyük kısmı alan tarafın ’Kârı’ haline dönüşür. Pazarlık gücü fazla olan taraf bunu sürekli hale getirdiği zaman oluşan bu kârlar birikir ve kişi zenginleşmeye başlar.
Para ise ticareti devamlı ve daha kolay hale getirmek için ülkede toplumca herkesin kabul dördüğü 'Değer' birimidir. Acaba oluşum sebebi olarak para sadece ticareti kolaylaştırmak için mi kullanılmaktadır? Para ticareti kolaylaştırdığı gibi devletin yapılan ticaret üzerindeki denetimini ve vergi sisteminin oluşmasına imkan sağlar. Bu yüzden parayı değer olarak insanların kabul etmesini sağlayan şey insanların genel kabulü değil, 'Devlet' tarafından içerisindeki insanlara kabul ettirilmesidir.
Bu sayede ülke içerisinde yapılan ticaretin bütününe hâkim olur ve denetimi bu şekilde daha kolay gerçekleştirir. Demek ki siyaset ile ticaret birbiriyle alakalıdır. Devlet egemenliğini devam ettirmek için ticarete hâkim olmalıdır. Günümüzde ekonomik ilişkilerin anlaşılması için bu temel amaçların anlaşılması önemlidir. Kanımca işin özünde ekonominin gününüzdeki gelişmiş versiyonunun bu temellerden daha detaylı olmasından farklı bir yanı yoktur. Peki günümüzde ekonomiler ne ile ayakta duruyor? Ekomilerin güçlü olması için öncelikle devletin içerisindeki ticarete tam hâkim olması ve sonrasında çevresindeki diğer ülkeler ile güçlü bir ticari ilişki ağı kurması gerekiyor.
Burada tekrar siyasetin ekonomiye etkisi meydana çıkıyor. Eğer devlet siyaseten güçlü bir yapıdaysa diğer devletlere karşı caydırıcı bir konumda olacak güçlü bir ekonomisi olmasına yardımcı olacaktır. Buraya dikkat biraz daha fazla dikkat vermekte fayda var. Günümüzde ekonominin ayakta durması kaba bir şekilde ülkeye dövizin bol miktarda girmesine bağlıdır. Ülke ne kadar döviz içeriye alırsa ekonomisi o kadar refah hâle gelir. Kanımca biz döviz yerine 'Dolar' dersek yanılmış olmayız.
Çünkü bütün para birimlerinin hepsi -derecesi değişse de- Dolara endekslidir. ABD 1944'te Bretton Woods Anlaşması ve 1947'de Truman Doktrini ile büyük devletlerin ve genelde bütün dünyanın döviz kur sistemini dolara hakim duruma gelmiş ve bütün kurları dolara endekslemiştir. Burada dikkat edilmesi gereken şey siyasetin ekonomiyi etkilediği gibi ekonomik gücün de aynı şekilde siyaseti etkileyebildiğidir.
ABD Dolar sayesinde bütün dünya siyasetinde söz sahibi olmayı başarabilmiştir. Ülkeye döviz girmesinin iki yolu vardır; üretim ve faiz.. Bir ülke üretiminin ne kadar arttırabilirse döviz kazanımını da o ölçüde arttırır. Bunun için durmadan üretim yapmak gerekir. Faiz oranlarını da arttırarak döviz kazanmak mümkündür. Ama bu kalıcı olmaz. Çünkü faiz paradan para kazanmak demektir.
Faiz oranlarını arttırmak demek ülkenin üretim gücünün düşük olduğunu kabullenmek demektir. Çünkü sadece zamandan para kazanmak üretim gerçekleşmediği için tamamıyla suni olacaktır ve belki kısa vadede kazanç sağlasa da uzun vadede ekonomiyi hantallaştırır ve durumu daha hassas hale getirir. Ekonominin bu anlatılanlara bakılırsa yine siyaseti etkilediği görülecektir.
Ekonomik üstünlük veya güç siyaseten genel kabule veya yaptırıma dayanıyorsa siyasi açıdan bilinçli bir şekilde yaptırıma maruz bırakılmak istenen taraflar en azından kendi aralarındaki ticaretlerinde kendi içinde ayrı bir sistem kurmalarının faydalı olacağını düşünüyorum.
Çünkü ülkelerin her türlü ticaretinde alakası olmayan ama sırf siyaseten hakim durumda diye bir döviz kuruna kendiliğinden kâr sağlayan bir sistem haksızlıkları ve güç dengesinin bozulmasını da beraberinde getirecektir. Bu durumu kabullenmek ise hiçbir fayda sağlamayacaktır. Bu anlattıklarımın hepsi aslında gerçek değer ile alakası olmayan suni bir düzenin insanlar üzerinde hâkimiyet kurma çabasıdır. Bu hâkimiyet ise ancak çoğunluğun genel kabulü ile oluştuğu unutulmamalıdır.