Senin kadar soğuk bir kelime var mı bilmiyorum.
Senin kadar istenmedik.
Senin kadar acı.
Ama senin kadar da gerçek.
Senin kadar yakın.
Senin kadar davetsiz.
Senin kadar zamansız.
Senin kadar sürpriz...
Bir gün ansızın ve habersiz geleceksin biliyorum.
Kapımı çalmadan, müsade istemeden girivereceksin içeri.
Elimde işim, ocakta aşım, gözümde yaşım olacak belki.
Ne haber vereceksin, ne davet edilmeyi bekleyeceksin...
Dünya halen içimdeyken, heveslerim zirvedeyken, hiç bir işim bitmemişken geleceksin.
Hazırlığım yok, umutlarım çokken; belki aç belki tokken...
"Biraz bekle", "biraz dur", "biraz geç kal" diyemeden.
Yapayalnız kalacağım kabrim için gerekli şeyleri alamadan yanıma.
Onları dolduramadan valizime, bir yorgan bir yastık alamadan sop-soğuk toprak için.
Kimseyle vedalaşmadan, son taksitleri yatıramadan..
0ğlumu son kez göremeden, kızımı öpemeden, son sözlerimi diyemeden geleceksin.
İzin bile almadan, "müsait misin" diye sormadan, yaşa başa bakmadan, son lokmayı yutmadan geleceksin.
Anaları evlatsız, evlatları anasız, yiğitleri yarsız bırakansın sen.
Gülüşleri yarım, sızıları derin, bakışları mahsun bırakansın sen.
Kapıyı en çok çalan ama hiç beklenmeyensin.
Davetliler arasında bulunmayansın.
En çok görünen fakat hiç hatırlanmayansın.
Hayallerim sensiz, planlarım sensiz, sensiz kalemim kağıdım, sensiz ekmeğim aşım...
Biliyorum habersiz geleceksin birgün.
Her şeye rağmen, tüm unutulmuşluklara, tüm aldanmışlıklara rağmen geleceksin.
Yarım olan, tam olan neyim varsa alıp gideceksin.
Kimseye bildirmeden en sessiz halinle geleceksin; ama giderken nice fırtınalar bırakacaksın ardında...
Ansızın geleceksin bir gün,
En güzel azalarımı çürütmek için, en tatlı varlığımı eritmek için.
Yanıma yalnızlığı vererek, bütün pişmanlıkları önüme sererek geleceksin...
Ve ey ölüm!
Nasıl gelirsen gel, ne zaman gelirsen gel!
Ömrümüzün en hayırlı anı geldiğin zaman olsun.
Amellerimizin en hayırlısı, son amelimiz olsun.
Günlerimizin en hayırlısı, elimizden tutup bizi Rabbimize kavuşturduğun gün olsun.
(Mehmet ÇINAR)