Malumunuz olan, doların yükselip TL’nin aşırı değer kaybetmesi, devalüasyon nağraları atanların kapı kapı dolaşması, her kahve köşesinde ekonomi bakanlığı kürsülerinin kurulması, ağzı olanın “engin tecrübelerine” dayanarak “Şöyle olmalı, böyle olmalı” gibi sözlerle sadırdan konuşması bizlere yakinen tekrar gösterdi ki; bu aziz ve necip Millet öz değerlerine daha kavuşmamış.
Bizler; Hans’ın çemkirmesi ve dahi George’un kaşınması ile yoldan çıkan bir Millet asla olmadık.
1400 Yıllık iktisadi düşüncelerimiz, fikriyatımız ve fiiliyatımız toplumumuzun tüm katmanlarının sinir uçlarını oluşturmuştur. Yalnız biz bu öz değerlerimizi uygula(ya)mıyoruz.
Bir çarşı düşünün ki;
İşyerlerinin kapıları, kepenkleri, yok. İşyerleri mesai saatinin sonunda fiziki anlamda kapanmıyor. Herşey olduğu yerde o şekilde kalıyor. Sabah gelindiğinde de hiçbirşey eksilmemiş oluyor.
Burası; Güvene dayalı ticari anlayışının zirve nokta olan Medine çarşısı…
Ne zaman ahlaken mertebelerimiz yükselir ise o zaman bizler dünyaca ünlü pazarlara tekrar kavuşacağız.
SATICI ZOR DURUMDA
Geçenlerde şahit olduğumuz bir olayı anlatayım.
Emlak işleri ile ilgilenen birileri ile sohbet sırasında “falanca bölgede bir arazi var, satıcısı düşmüş. Zor durumda. 350.000 TL istiyor da 180.000TL ye kapatırız. Adama mecbur satacak. Kaçırmamak lazım.” Sözlerini duyduk.
Kafamdan aşağıya kaynar sular dökülür gibi oldum.
Biz ne zaman bu kadar vicdansız, haysiyetsiz, çıkarcı, menfaatçi olduk. Ne zaman vampirleştikarkadaş.
Hani Medine çarşısı, Hani “Bizi aldatan bizden değildir.” Düsturu. Hani “Kendin için ne istiyorsan, kardeşin içinde istemezsen tam anlamıyla iman etmiş olmazsın” telkinine uyanlar.
Hani İmâm-ı ÂzamEbûHanîfe’nin ticari anlayışı.
Bir örnek vereyim;
Bir gün bir kadın EbûHanîfe’nin dükkânına gelir. EbûHanîfe’ye ipek bir elbise satmak ister. EbûHanîfe kaç dirhem istediğini sorar. Kadın 80 dirhem ister. EbûHanîfe elbiseye bakar ve “Bu daha çok eder.” der. Kadın “O zaman 100 dirhem ver.” der. EbûHanîfe “Daha fazla eder.” diye cevap verir. Bu şekilde kadın 400 dirheme kadar çıkar. EbûHanîfe tekrar “Daha fazla eder.” deyince kadın şaşırarak “Benimle dalga mı geçiyorsunuz?” der. EbûHanîfe de “Anlayan birini çağır, o değer biçsin.” der. Kadın gider ve yanında kumaştan anlayan birisiyle gelir. Adam kumaşa bakar ve “500 dirhem eder.” der. EbûHanîfe de bu fiyata alır.
EbûHanîfe, elbiseyi ilk fiyat olan 80 dirheme alsaydı büyük bir kâr elde edecekti. Ancak satıcı kadın elindeki elbisenin değerini bilmediği için fırsatçılık yoluna girmiyor. Kadını aldatmadan elbiseyi gerçek değeri üzerinden alıyor.
İşte biz ne zaman asli kanunlarımıza dönersek, ne zaman fiiliyatta Müslüman olursak, Ne zaman KARDEŞ olursak o zaman hem Dünya’da Hem de Ukba’da aziz ve yüce bir millet olacağız.
İşte o zaman, öyle dışarıdan iki gazel okuma ile ekonomimizde zerre miskal oynama olmaz.
Sonuç:
Haksız kazanca ve ekonominin sömürü temeline karşı olarak, Faizin olmadığı serbest piyasa ekonomine sahip üretime dayalı Reel bir ekonomi modeli Ülkemizin ve İslam coğrafyasının refaha ermesinin tek yoludur.