Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda Hollanda'nın yüksek tirajlı gazetelerinden Algemeen Dagblad (AD)’de yayımlanan bir makalede Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya arasındaki rolüne dikkat çekilerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diplomasi başarısına vurgu yapılmıştı.
Hatırlamayanlar internetten bir tık tuşu ile yazıyı okuyabilir.
Yine aynı zamanlarda AD baş haber sorumlusu Saskia Van Westhreenen’in kaleme aldığı bir makalede de "Erdoğan'a Nobel Barış Ödülü verilebilir. Bu kimin aklına gelebilirdi?" ifadeleri kullanılmıştı.
Aniden, Ukrayna için bir umut ışığının belirdiğini belirten Westhreenen makalesinin devamında “Bir barış anlaşması yakın görünüyor. Son haftalarda daha önce bu savaşın hızlı bir şekilde sona erdiğine dair işaretler hiç bu kadar olumlu olmamıştı.” Diyerek ülkedekilere savaşın Ukrayna-Rusya savaşının sonlanabileceğine dair umut veren satırlar kaleme almıştı.
Müzakereler konusunda başrolü Türkiye, Kanada, Polonya ve İsrail’in oynadığını belirten Westhreenen, yazısında İsrail’in haftalardır temkinli hareket ettiğini, Ukraynalılara yardım ettiğini ancak Rusya’ya boykotu reddettiğini de belirtti. Yazar, görüşmelere ev sahipliği yapan Türkiye’nin ise bir çırpıda dünya sahnesinde önemli bir oyuncu konumuna yükseldiğinin altını defaatle çizmişti.
Westhreenen yazısında müzakereler esnasında konuşma yapan Erdoğan’ın sözlerine atfen şu cümlelerle de yer vererek: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün müzakere heyetlerinin liderlerine hitap ederek; tarihi bir sorumluluktan bahsetti ve barışın temellerini atıyorsunuz. Bütün dünya iyi haberi bekliyor. Size yardım etmek için hazırız.” demişti.
O vakitlerdeki özellikle savaşın getirdiği enerji ve kıtlık korkusunun yanı sıra Erdoğan’ın her zamanki barışçıl diyalogları yazarı öyle bir havaya sokmuştu ki yazısında; “Her şey yolunda giderse, Erdoğan şu anki duruşuyla neredeyse Nobel Barış Ödülü'nü kazanabilir. Bir Mark Rutte veya Joe Biden bundan çok uzakta. Dürüst olmak gerekirse: Bu düşünülmesi gereken bir şey.” Cümlelerine dahi yer vermişti.
Tabi bu yazı gıyabında bir örnek ve Batı’nın tutumu genelinde böyle idi.
Bu savaş daha ne kadar sürer bilemem. Yetmedi şimdi bir de bunun üzerine İsrail’in insanlık dışı Filistin zulmü başladı.
Bu zulüm sonrası Erdoğan Rusya ve Ukrayna liderlerinin inadını ne zaman kırabilir; ya da buna artık ne kadar zaman ayırabilir onu kestirmek bir hayli güç.
Ancak benim değinmek istediğim konu daha başka.
Şöyle ki; Erdoğan’ın Ukrayna-Rusya savaşı için attığı adımlar Batı’da bir umut ışığı olmuş ki bu ve benzeri satırları kaleme almışlardı. Ancak işin içine İsrail ve ABD girince ve ölenler, bir bir yurtlarından sürülenler Müslümanlar olunca nasıl da sessiz kalmaya başladılar değil mi?
Hayret ya! Önce diktatörlük kaftanı, sonra Nobel Barış Ödülü ve akabinde mızrak çuvala sığmayınca kafa kaşımalar, iki yüzlülük ve sonrasında kocaaaa bir sessizlik ve yeniden iftiralar.
Demek ki neymiş?
İstedikleri gibi biri olmayınca, istenilmeyen biri oluyorsun. Akıllarında bir sorun mu var desem? Yok, zannetmem! Zannımca ayna eksikliğinden olsa gerek.
Ancak yine de şöyle bir durum da yok değil!
Bundan 10 yıl kadar önce bir yerlerden bir yazıda okumuştum. "Gelin, sıra siyah ineğe gelmeden aklımızı başımıza alalım." diyordu o yazı da.
Güzel bir yaklaşım olduğu için aklımda kaldığı kadarı ile bir kez daha paylaşmak istedim: “Eleştirebilirsiniz ama bunun bir üslubu olmalı. Sigarayı eleştiren, kafayı çeken olmamalı mesela. Yarı deliyi eleştiren, zır deli olmamalı. Nafile namazı eleştiren, namaz kılmayan olmamalı. Sırtı açığı eleştiren başka tarafı açık olmamalı.”
Vesselam,