Kişilik, kimlik ve imkanlarımızdan bağımsız olarak, her birimiz kendi çapımızda sürekli bir şeyleri elde etmeye, elde ettiklerimizle yetinmemeye ve hep daha fazlasını istemeye programlanmış robotlar gibi yaşıyoruz.
Akıllı süpürgelerin haritasını çıkarttıkları evde, kararlılıkla dolaşıp sürekli çöp toplamalarına benzer bir hayatımız var.
Şehrin haritası, iş ve ev arasındaki yollardan ve biraz da yemek mekanlarından oluşuyor. Hadi buna Antep usulü piknik alanlarını da ekleyelim ama onlar da neticede yemek mekanlarına dönüşmüş durumda.
Bu tekdüze yaşantının, maddi getirilere hedeflenen modern hayatın bize dayatması olduğunu tefekkür etmeye zamanımız yok.
Müslümanların hayatını vakitlere ayarlayarak, an be an programlayan ve bunu bir eğitim metodu olarak kullanan İslam, hayatımızda kapital kısımlardan ona ayırdığımız kaçamaklar kadar yer edinebiliyor ancak!
Bu bizim; varlık ve gücümüzü, hürriyet ve adalet fikrimizi, geçmiş ve gelecekle bağımızı, huzur ve mutlulukla alakamızı sağlayan, kuran ve yürütrn inancımıza gösterdiğimiz büyük bir vefasızlık aslında.
Zor zamanlarımızda kendisine sığındığımız ancak bolluk ve rahatta unuttuğumuz Allah(cc)’ın bize rahmet, bereket, huzur ve saadet ihsanında bulunmasını beklemek de ayrı vefasızlık.
İdarecilerimizin siyasi hedefleri, kazanma ve önde olma hırsları, dostlarına vefasızlıkları; dünyanın cazibesine kapılma ve kibirlerine yenik düşme sonucuna yani hezimete götüren görünür ve bilinir sebeplerdendir.
Bunun dün de böyle olduğunu ve yarın da böyle sonuçlanacağını haber veren Ebu Müslim Horasani’nin şu cümlelerini yad etmeden geçmek istemiyorum.
“Onlar şerlerinden emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak için düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakın tutulan düşman dost olmadı ama uzak tutulan dostları düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”
İnsanları ve toplumları hatta devletleri ayakta tutan, sağlamlaştıran ve dünyayı yaşanır, ahireti kazanılır kılan pek çok formül ve reçete vardır. Bunların fert planında herhalde en temel olanlarından birini, az hırs ve çok vefa olarak özetleyebilirim.
Kur’an’ın bize lütfedilen teklifleri ile sünnetin bize ikram edilen tebliğleri, netice olarak bizden dünyaya çok bağlanmamayı, hatta mümkün olduğu kadar yüz çevirmeyi ve gönlünü ahirete göre programlamayı öğretiyor.
Hırslarımızı frenlemek, dünyaya karşı çok güçlü bir silah olduğu gibi; vefa duygusu ile hareket etmek, birlikte yaşadığımız ve yol yürüdüğümüz insanlarla aramızda kuvvetli bir bağ olacaktır.
Birbirine güçlü bağlarla kenetlenmiş tuğlalardan oluşan duvarları (bunyanun mersus) hangi deprem yıkacak ya da hangi düşman aşabilecektir?