Bir Müslüman olarak hayatın her merhalesinde imtihanda olunduğunu konuşuruz, fakat genelde başkası üzerinden yorumlarız.
Kendi üzerimize almadığımız dersler ve yapmamız gerekenleri kaçırdığımızdan dolayı da imtihanı kaybetme ihtimali ile karşı karşıya kalırız.
Bazen hatamızı kaderin üzerine atar, bazen de kısmetimiz böyle imiş diyerek kendimizi soyutlamaya çalışırız.
Geçmişimizi hatırlamak, Yaşadıklarımızdan ders çıkarmak, İslami bir hayatı yaşayabilmek ve ömrü güzelliklerle tamamlayabilmek yerine, anı yaşamak, geçmişteki olumsuzlukları unutmak ve geçmişi yok sayarak yaşantımıza devam etmek isteriz.
Fakat öyle bir an gelir ki karar aşamasıdır ve bu kararın sonucu çok önemlidir. Doğru karar kurtuluşa taşıyacaktır. İmtihanı geçebilecek miyiz?
-Kendimize soralım, buna hazır mıyız?
-Acaba buna cesaretimiz var mı?
Riyazüssalihin de bu konu ile ilgili bir hadisi şerifin şerhine buyurun beraber bakalım.
EbuHüreyre ra. rivayetinde Peygamber Efendimiz ’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“İsrail oğullarından üç kişi vardı. Bunlardan biri abraş yani cilt hastası, biri kör, biri de kel idi. Allah Teâlâ bunları imtihan etmek istedi ve melek gönderdi.
-Abraşa gelen melek: ‘En çok sevdiğin şey nedir?’ diye sordu. Abraş: ‘Güzel bir renk, güzel deri ve Allah’ın benden insanların çirkin gördükleri bu abraşlık hastalığını gidermesidir.’ dedi. Melek elini abraşa sürdü ve abraş hastası adamın bu hastalığı gidip kendisine güzel bir renk ve deri verildi. Melek: ‘Hangi malı daha çok seversin?’ diye sordu. Abraş: ‘Deve diye cevap verdi. Bunun üzerine melek kendisine on adet dişi deve verildiğini söyledi ve ‘Allah bunları sana mübarek eylesin!’ dedi.
-Daha sonra melek kel kimsenin yanına geldi ve ‘En çok sevdiğin şey nedir?’ dedi. Kel: ‘Güzel saç ve bende insanların çirkin gördüğü bu illeti Allah Teâlâ’nın gidermesidir.’ diye cevap verdi. Melek kel kişinin başına elini sürdü ve o kimsenin kelliği kaybolup gitti, kendisine güzel saçlar verildi. Melek kel kişiye ‘En çok sevdiğin mal hangisidir?’ diye sordu. Kel: ‘Sığır’ dedi. Derhal kendisine yavrulamak üzere olan inekler verildi. Melek: ‘Allah sana bunları mübarek etsin!’ dedi.
-Melek son olarak da kör kimseye geldi ve ‘En çok hangi şeyi seversin?’ diye sordu. Kör: ‘Allah’ın gözlerimi iade etmesini, insanları görmeyi’ diye cevap verdi. Melek körün gözlerini eli ile meshetti ve Allah o kimsenin gözlerini açtı. Melek: ‘En çok sevdiğin mal nedir? diye sordu. Kör: ‘Koyun’ diye cevap verince, Kendisine yavrulayacak koyunlar verildi. Melek ‘Allah sana bunları mübarek etsin!’ dedi ve ayrıldı.
Yıllar geçtikçe abraş ile kele verilen deve ile sığırlar üredi, körün de koyunları çoğaldı. Birinin bir vadiyi dolduran develeri, diğerinin bir vadi dolusu inekleri, üçüncünün de bir vadiye sığmayan koyunları oldu.
Aradan bir müddet geçtikten sonra melek abraşa onun eski suretinde gelip: ‘Ben fakir bir adamım, dağları taşları aşıp geldim. Bugün Allah’tan başka bir yardım edenim yoktur. Önce Allah’tan sonra senden, sana bu güzel rengi, bu güzel deriyi ve bunca malı veren Zat’ın adına bana yolculuğum sırasında faydalanabileceğim bir deve vermeni istiyorum’ dedi. Abraş: Bahaneler üreterek, Develerimde hak sahibi çoktur, dedi ve bir şey vermedi. Bunun üzerine melek adama: ‘Ben seni tanıyacak gibiyim; sen insanların kendisinden nefret ettiği abraş kimse değil miydin? Sonra Allah Teâlâ sana bu nimetleri ihsan etmişti’ dedi. Abraş: ‘Hayır, bu mal bana ecdadımdan kalmadır.’ dedi. Melek: ‘Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski hâline çevirsin’ diye beddua etti. Hakikaten abraş eski çirkinliğine ve fakirliğine döndü.
Melek sonra kele, kelin eski şekil ve suretinde geldi. Buna da abraş kimseye dediklerini aynen tekrarladı. Kel de aynı abraş gibi karşılıkta bulundu ve o da bir şey vermedi. Melek de yine: ‘Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski hâline döndürsün’ diye beddua etti ve o kimse eski kel ve fakir hâline döndü.
Daha sonra melek köre onun eski sureti ve şekliyle geldi ve ‘Ben muhtaç bir kimseyim, yolcuyum; yürürken dağları aştım. Bugün Allah’tan başka bir yardım edenim yok. Önce Allah’tan sonra senden, senin gözlerini açan Zat’ın adına yolculuğum sırasında istifade edebileceğim bir koyun vermeni isterim’ dedi. Eskiden kör olan adam: ‘Evet ben önceden kör idim. Allah gözlerimi açtı ve beni zengin kıldı. Bunlardan dilediğini al, dilediğini bırak’ diye cevap verdi. ‘Allah için almak istediğin şeyi vermek hususundaAllah’a yemin ederim ki sana zorluk çıkartmam’ dedi. Bunun üzerine melek: ‘Malın senin olsun; üçünüz de ilâhî imtihana tutuldunuz. Allah Teâlâ senden razı oldu, fakat iki arkadaşın abraş ile kelden razı olmayıp onları cezalandırdı’ dedi.
Burada bahsedilen kişilerin özel durumlarından ziyade çekildikleri imtihandır. Bu gün bizler de farklı imtihanlara tabi tutulduğumuzun farkında olalım. Geçmişimizi unutmayalım. Allahın bizlere verdikleri nimetlerin farkında olarak, yine Allahın rızası doğrultusunda hareket etmeyi unutmayalım.