Daha önce iki ramazan, size Almanya Nürünberg’den yazmış, oraların ramazanlarından renkler sunmaya çalışmıştım. Takdiri ilahi, bu ramazan da (2021) size Fransa Strazburg Epinal Şehrinden yazıyorum. Burası takriben elli bin nüfuslu bir şehir. Müslümanların toplam sayısı, beş bin olarak tahmin ediliyor. Sadece Türkiyeli Müslümanlara ise takriben bin kişi. Burada ikisi Araplar, ikisi de DİTİB’e bağlı Türk camisi. Maalesef bu plandemi sebebiyle cami cemaatini tam olarak tahmin etmek mümkün değil.
Tabi tüm dünyada olduğu gibi, plandemi buranın da ramazan coşkusunu olumsuz manada etkilemiş. Ramazan feyzi, bereketi, coşkusu her memleket için önemlidir. Ancak Avrupa gibi dördüncü kuşak neslin, kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu yerlerde, çok daha önemlidir. Çünkü buralarda cehenneme giden yollar, en geniş otobanlar kadar serbest iken, Cennet’e giden yollar, patikalar kadar bile kalmamış. Burada şeytanlar ve şeytanın uşakları olan cümle şer odakları, altın çağşsrını yaşıyorlar.
Bizim 5-6 yıldır, şer ve ifsadının farkına vardığımız; “İstanbul sözleşmesi” ve ilgili düzenlemeler, buralarda en az 20 yıldır altın çağını yaşıyor. Yani anlayacağınız yıllardır bize “muasır medeniyet” diye yutturulmaya çalışılan batı, ahlaksızlıkta pik yapmış. Bununla da kalmamış, sınırsız ahlaksızlık olan ibahiyeyi, çağdaşlık ve özgürlük olarak lanse etmeyi de başarmış. Daha da acısı işte tüm bu çirkefi “Fatihlerin” “Selahaddinlerin” torunları olan bizim neslimize de kabul ettirmeye başlamış.
Tabi karanlık odakların ifsad çalışmaları, gençliği perişan ediyor. Şehvetinin baharını yaşayan gençliğin, şehvet tuzaklarından kurtulabilmeleri için, sağlam bir iman ve yeteri derecede ilim irfan ve elbette salih ameller gerekiyor. İşte karanlık odaklar, gençliğimize bu erdemleri kazandırma yolundaki tüm çalışmaları engellemek için var güçleriyle çalışıyorlar. Bilindiği üzere son yıllarda Fransa hükümetinin engelleme çabaları çok daha yoğunlaşmış durumdadır.
Efendimiz (sav) diyordu ya: “Cennet zorluklarla, Cehennem ise zevklerle kuşatılmıştır.” İşte cehenneme çağıran vesileler bu denli çok ve serbest olunca, onlara ulaşmak da o denli kolay oluyor. Ulaşmak ne ki, haramlar adeta gençliği çepe çevre kuşatıyor. Gençliğin haramları aramasına falan gerek kalmıyor. Haramlar her yerde onu gelip buluyor.
Tüm bu haramlardan korunmanın en kolay yolu ve garantisi, “kulluk kalesine” sığınmaktır. Ramazan ayı, doğal olarak nice gençlerin diğer zamanlardan farklı bir şekilde camiye yöneldiği aydır. Bu vesileyle istikameti bulan gençler olmaktadır. Çünkü Avrupa’da gençlerin heva ve heveslerine hitap eden o kadar çok vesileler var ki, anlatılmakla bitmez denecek kadar çoktur.
Şimdi buna bir de plandemi eklenince, iki yıldır özelde gençliğin, genelde de Avrupa’daki insanımıza mana kanalı da neredeyse kapanmış oluyor. Çünkü şu an Fransa’da saat 17’den sonra dışarı çıkma yasağı var. Akşam ve yatsı vakitleri bu yasak vaktine denk geldiğinden, doğal olarak teravih de kılınamıyor.
Avrupa’da gündüz vakitleri, iş vakitleri olup insanların adeta başlarını kaşıyacak vakitleri bile olmuyor. İnsanlar daha çok iş vakitlerinden sonra ve dolayısıyla daha çok yatsı vakitlerinde camiye geliyorlardı. Bu vakitler sadece teravih namazı değil, vaazlar, sohbetler, buluşup kaynaşma vb. birçok hayırlara vesile oluyordu. Şimdi Avrupa’daki Müslümanların tamamı, bundan mahrum.
Sadece bu da değil, Avrupa camilerinin büyük bir kısmında toplu iftarlar verilir. Bu iftarları, ya bir aile, veya durumları zayıf alan birkaç aile beraberce üstlenirdi. Tabi birkaç gün veya haftanın tamamını üstlenen tek aile de olabilmektedir. Bu iftarlara da camiye üye tüm aileler, ailece katılırdı. Böylece erkekler kendi aralarında, kadınlar da kendi aralarına tanışıp kaynaşmaya devam ederken, çocuklar da biraz olsun sosyal medya dizginlerinden kurtulup beraber oyunlar oynama fırsatı bulurlardı.
Yani anlayacağınız, Avrupa’da camiler, aynı anda birçok hayır ve bereketlere vesile olmaktadır. Bizim Avrupa’daki insanımızın varlıklarını muhafaza etmelerinde lokomotif güç, camilerdir diyebiliriz. Ancak bu plandemi, sadece insanlarımızın sağlığı ve ekonomilerini tehdit etmiyor. Daha da önemlisi, insanımızın sosyal ve dini hayatlarını da ciddi manada olumsuz etkilemektedir. Evet, her şeye rağmen direniş devam etmektedir. Ama işimiz zor. Devam edeceğiz inşallah. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç