Sayın Erdoğan’ın neredeyse iktidara geldiğinden beri, “ne olur üç çocuk yapın” diye tavsiyelerde bulunduğu malumdur.

Bunu neden bu kadar sık vurgulamaktadır. Çünkü devletin başı olarak gelmekte olan tehlikeyi, herkesten daha net o görmektedir. Evet, bu tehlikeyi görmek için öyle çok bir birikime gerek yok. Aileyi yıkma ve nesli yok etme konusunda pik yapmış olan batılı ülkelerin derinden ve hızlıca yok oluşa doğru gittikleri artık her kes tarafından görülmektedir.

Evet, bir yandan Reis gelmekte olan tehlikeyi görerek çocuk yapma çağrıları yapıyor. Ancak aile, evlik ve boşanmayla ilgili onlarca düzenleme, bunun tam tersine bir çelişki arz ediyor. Bir yanda çocuk yapmaya dair nasihatler, diğer yanda çocuk engellemeye dair düzenlemeler… Peki, hangisi daha etkili olur? Nasihat ve öğütler mi, net yaptırımları olan kanun ve düzenlemeler mi? Elbette pratiği olan kanun ve yönetmelikler, nüfusun azalıp yaşlanmasında asıl etkendirler. Eğer nüfusun azalması ve yaşlanmasını durdurmak konusunda samimiysek önce bu çelişkileri gidermemiz zorunlu değil mi?

Örneğin; yaşlanma yok oluşa doğru giden batılı ülkelerdeki bu süreç nereden ve nasıl başladı ve şimdi ne durumdadır. Bunun analizi için de pek uzman olamaya gerek yok. Öncelikle aileyi zayıflatıp yok oluşa doğru götüren tüm düzenlemeler, doğal olarak nüfusu da yok eden etkenlerdir. Aileyi tehdit eden, hatta yıkan ve böylece nüfusu da yok eden bu konuların hemen hepsini kaç defa yazdığımı, anlattığımı hatırlamıyorum. Ama önemine binaen yine özetle tekrar edelim.

  1. İstanbul sözleşmesi ve sonrasında yapılan birçok düzenlemeler.
  2. 6284 nolu kanunla kadınla erkeğinin adeta rollerinin değiştirilmesi.
  3. Beyanı esas alınarak; kadının hâkim, erkeğin ise mahkûm edilmesi.
  4. Erkeğin çalışıp kazandığı malın yarısının kanuni güvenceyle kadına verilmesi.
  5. Boşanan kadına kocasının kesesinden ömür boyu nafaka bağlanması.
  6. Dul kadına maaş bağlanması.
  7. Pozitif ayırımcılık adı altında çalışan kadına akla gelmedik imkânlar sunulması. Aslında bu düzenlemelerin hemen hepsinin, kadına pozitif değil, negatif yansımaları apaçık ortadadır.
  8. Kadının ne iş olursa olsun her vesileyle evden ve anne olmaktan uzaklaştırılması.
  9. Kadının genleriyle oynanarak, evinde eşine ve 3-5 çocuğuna hizmeti kölelik olarak görmesi. Ama dışarıda bir garson veya hostes olarak yüzlerce insana hizmeti özgürlük ve çağdaşlık olarak görür hale getirilmesi.
  10.  “Ayaklarının üzerinde duran kadın” mavalıyla kadının; kocasıyla bir bütünün parçası değil de onun hasmı olarak lanse edilmesi. Beraberce ayakta duran değil, tek kendi ayaklarının üzerinde duran…
  11. Kadına şiddetin mefhumu genişletilerek bir kaş çatmanın veya ses yükseltmenin dahi, evden uzaklaştırma veya boşanmada kadına imtiyaz sayılması.
  12. Kadının istediği erkekle beraber olmasının serbest, nikâhlı kocasıyla istemeden beraberliğinin tecavüz sayılması.
  13. Tüketim çılgınlığı ve savurganlığın bir huy haline getirilmesi.
  14. Evlilik masrafları astronomik rakamlara çıkarılarak evlilik adeta imkânsız hale getirilirken, zinaya giden tüm yolların sonuna kadar açılması.
  15. 18 yaşından önce nikâhlanarak evlenmek yasaklanırken, 13 yaşındaki çocuklara cinsel deneyim çağrılarının yapılması.
  16. Arkadaşlık ve flört adı altında sınırsız ahlaksızlığın, ilkokul yaşlarına indirilmesi. Arkadaşsızlık ve flörtsüzlüğün adeta bir kusur ve ayıp sayılması.
  17. Sosyal medya mecralarında tüm bu ahlaksızlıkların reklam ve özendirmelerinin icbar derecesine vardırılması.

Ayrıca batılılar, nüfus planlaması sonucu yok oluşa doğru giderken, Müslümanlar bu tuzağa yeterince düşmemişlerdi. Hala çoğalmaya devam etmekteydiler. Bu sebeple de İslam âleminde doğum kontrolünün çok daha sinsi ve gizli olanlarına ihtiyaç vardı. Genelde insanlık ve özelde İslam düşmanları olan bu localar ve mahfiller, asla boş durmadılar. Sürgit sinsi ve derin planlar geliştirip uygulamaya devam ettiler.

Örneğin sezaryenle doğumun görünürde nüfusu azaltmaya direk bir bağı görünmeyebilir. Ama bu uygulama kadının doğum sayısını sınırlandıracağı için nüfusu azaltmakta bir yöntemdir. Savaşlar, katliamlar, terör ve anarşi yoluyla öldürme ve soykırımlarla imha etmek de nüfusu azaltmanın bir parçasıdır. Biyolojik silahlar, bulaşıcı hastalıklar, virüsler, mikroplar, bunun bir başka versiyonudur. Kadının pervasızca iş hayatına çekilerek, çocuk yapmasının sınırlandırılması bir başka yoldur. Çünkü çalışan kadın, gereği kadar çocuk yapamaz ve yaptığı çocuğa da gereği gibi annelik yapamaz. Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...