Zamanla toz duman dağıldı ve Şia’nın, ilk üç halifenin katili olan Sebe’iyye fırkasının ta kendisi olduğu net olarak görmeye başladı.
İran’ın anlaşmalı devriminin hemen sonrasında Şii rejim; “Kudüs Ordusu” “Mehdi Ordusu” “Aksa Seriyeleri” “Fatımiyyun” “Hizbullah” “Cundullah” “Ensarullah” “Haşdi Şa’bi” vb. reklam dolu isimler altında ordular veya milis kuvvetleri oluşturdu. Yapılan ateşli açıklamalar ve en ateşli sloganlara bakılırsa İran’ın 5-10 yıl içinde; sadece Kudüs, Mescidi Aksa ve Filistin değil, tüm İslam diyarını özgürlüğüne kavuşturacağını sandı. Böyle ümmetin saf ve samimi evlatlarından niceleri de Şiileştirildi. Zaman zaman şüpheler oluşsa da ümmet hep acaba dedi ve Şia’ya mühlet kredisi vermeye devam etti. Çünkü ümmet Humeyni’nin klasik Şii dininden farklı olduğunu zannediyordu. Ama zamanla toz duman dağıldı ve Şia’nın, ilk üç halifenin katili olan Sebe’iyye fırkasının ta kendisi olduğu net olarak görmeye başladı.
“İran İslam! İnkılabı”nın kontrollü bir batı operasyonu olup ABD ve İngilizlerin bizzat bu işin patronu oluğu arif olanların malumudur. Şu anda sosyal medyada kısmen işin içyüzü anlatılmaya başlandı. Gelecek günler, bu işin aslını daha net bir şekilde ortaya çıkaracaktır. (Belgeler için bkz. https://youtu.be/G4zBQqpQ0bg?feature=shared) Şia’nın kurucusu bir Yahudi olan Abdullah bin Sebe’ olduğu gibi tarih boyunca yolunu açan, gelişip serpilmesine vesile olan da yine haçlı Siyonist ittifakıdır. Bunu “Buveyhiler” “Karmatiler” “Haşhaşiler” “Fatımiler” “Şah İsmail” ve tarih boyu İslam ümmetine ihanet eden onlarca Şia fırkasından biliyoruz.
Aksi halde, net bir şekilde 5-6’sı veya en iyi ihtimalle 14’ü hariç, ashabı kiram’ın (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn) geri kalanını tekfir edip onlara lanet okuyan, “Müminlerin anneleri” Efendimiz Resûlullah'ın (sav) eşlerine fahişe diyecek kadar kin ve nefret içeren bir din” ümmet içinde nasıl tutunup varlığını sürdürebilsin. Suriye, Irak ve Yemendeki apaçık ihanetinden sonra %10 olan Şia gerçeği İslami kamuoyu tarafından deşifre olunca nasıl da karizmasını yitiriverdi.
Hâlbuki Irak’ın altın tepsi içinde İran’a verilmesi, Suriye ve Yemende yaşanan mezalim öncesinde, İran ve Şia’nın gerçek yönünü gündeme getiren bir aydın veya mütefekkir, içimizdeki Şia severler tarafından linç ediliyordu. En vasat İslami anlayışa sahip olanlar bile “Ümmet birliği” ve “İslam kardeşliği” mavalıyla hemen Şia’nın savunmasına geçiyorlardı. Şia’nın ihanetlerini konuşmak değil, onların sapık inançlarını eleştirmek bile “Rabıtacı” “ABD uşağı” gibi karalamalar için kâfiydi.
Şia’yı hele de sahabeye lanet eden Humeyni’yi eleştirmek, “ateşten gömlek” giymekti. Hemen “Amerikancı” “Rabıtacı” vb. yaftaları yapıştırıverirlerdi. Düşene biliyor musunuz? İran devrimin yaptıran ABD ve diğer batılı derin güçler. Ama siz İran’ı eleştirirseniz, Amerikancı ve İslam düşmanı sayılıyorsunuz. Çünkü İran Şii devrimine “anti amerikano” boyası çok kalın çekilmişti. Yetmedi, bu boya da olabilecek en yoğun bir şekilde “Ümmet birliği” ve İslam Kardeşliği” perdesiyle kamufle edilmişti.
Yıllardır ABD-İsrail ile İran arasında kıyasıya bir mücadele varmış gibi gösteriliyor. İki taraf da karşılıklı olarak birbirlerine karşı okkalı demeçler yayınlıyorlar. Salvoların bini bir para… Arda bir vekil milisler vasıtasıyla çatıştıkları da oluyor. Ama neticeye bakıldığında, bunun bir danışıklı döğüş olduğu hemen anlaşılacaktır. Dünyanın dikkatleri bu salvoların toz dumanına çekilirken, arka planda ezeli ortaklar üleşmeye devam ediyorlar. Şu andaki İsrail-İran atışması da bu kabilden bir tiyatrodur. Hatırlayalım Trump ne demişti: "İranlılar, bizi arayıp 'itibarimizi korumak için üslerinizi vurmamız lazım' dediler" Yani Kasım Süleymani karizmamızı kurtarmak için falanca bölgeye birkaç füze atacağız, sizin uşaklar tedbirlerini alsınlar da zarar görmesinler…
Şunu asla unutmayalım ki, İran ve batılılar, ezeli stratejik ortaklardır. Çünkü batılılar tarih boyunca ümmeti içerden tırtıklayacak kripto yapılanmalarla işbirliği içine girmişlerdir. Dolayısıyla bu stratejik ortaklarıyla taktik gereği düşmanmış gibi görünmelidir ki, açık vermesin. Yani ABD ve İran’ın medyaya yansıyan horoz döğüşleri, aslında bir danışıklı döğüştür. Hatta bazen bu danışıklı döğüş kimi zaman zaruret halini alır. Ta ki ezeli ortaklar, ezeli düşman gibi görünsünler. Böylece perde gerisinde işlerini kotarabilsinler.
Evet, aynen böyle... ABD ezeli düşmanlarına medya üzerinden dost gibi görünürken, ezeli ortaklarına da düşman gibi görünür. Çünkü ABD ve diğer batılı ülkeler, dünya kamuoyunda karnelerinin ne kadar kara olduğunu iyi biliyorlar. Dolayısıyla medya üzerinden kime dost gibi görünürlerse onları kamuoyunda zora düşürmüş olurlar. Ama kime de düşman gibi görünürlerse, onlar kamuoyunda puan kazanmaya başlar.
İşte İran da, son 15-20 yıldır ümmete ihanetini epey açık etti. Dolayısıyla yerlerde sürünen karizmasını kısmen kurtarmak için, ABD ve İsrail’le ile film icabı horoz döğüşü yapması gerekmektedir. Bu döğüşün içine kısmen silah bomba karışsa da bu hakikat değişmez. Esasen ABD ve Batının İran’a ambargoları da ayrı bir konudur. Yani ABD: “Ben ormanın kralıyım. Benden benim şirketlerimden ve benim izin verdiğim şirketlerden başkası İran’la alış veriş yapmayacak.” demektedir. Çünkü geçmişteki ambargolarda ABD ve İsrail’in şirketleri hiç kısıtlamadan İran’la ticaretlerini devam ettirmişlerdi. Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...