“Yiğidi öldürsen de hakkını inkâr etme” sözü ne kadar yerinde bir sözdür. Bu sözü en çok hak eden yapılardan biri de “İhvan’ı Müslimîn” yani Müslüman Kardeşler hareketidir. Çünkü var olduğu günden beri Allah (cc) yoluna kurbanlar sunmaya devam etmektedir. Sadece Filistin ve Mısırda değil, birçok İslam diyarında bedel ödemeye devam ediyor.
Suriye’de, Hama ’da, Humus’ ta, Irakta, Halepçe’de, yemende, Sudan’da, Tunus’ta, Suudi Arabistan’da ve daha nice yerlerde. Malıyla, canıyla, çoluk çocuğu ve ailesiyle ve sahip olduğu her imkân ve değerle sayısız bedeller ödediler ve ödemeye devam ediyorlar.
Kurulduğu günden beri tüm İslam düşmanlarının radarında ilk sırada “İhvan’ı Müslimîn” vardır. İfrat veya tefrit üzere kurulan, hatta kurdurulan nice cemaat, tarikat ve cemiyetlerin önü açılıp gizli aşikâr fonlanırken, “İhvan’ı Müslimîn” hep günah keçisi yapılmaya devam edildi. Kurulduğu günden beni Mısır ve saydığımız İslam ülkelerinin zindanları “İhvan’ı Müslimîn” Yusuflarından hiç boş olmadı. Kaç yüz binleri zindanlarda işkenceler altında şehit oldular bilen yok. Kaç milyonu savaş ve infazlarla şehit edildi belli değil. Kaç milyonu yerinden yurdunda olup dünyaya savruldu belli değil. Kaç milyon yetim, öksüz, gazi ve yetim kaldı belli değil…
Sadece Filistin’de bir asırdır kesintisiz olarak bu saydığımız bedelleri ödemeye devam ediyorlar. Yukarda saydığımız mezalim hepsi ve daha fazlası kat kat yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Daha önce Yahudi az da olsa çekinerek bu zulümleri yapıyordu. Ancak emir ve sultanların ihanetlerini ve ümmetin suskunluğunu gördükçe, çok daha azgın hale geldiler. Şimdi tüm zulümlerin kat kat fazlasını göstere göstere yapıyorlar.
Hatırlayalım, 6 gün savaşları diye meşhur olan düzmece ve danışıklı döğüşten iki yıl sonra Mescidi Aksa tamamen yakılmak istendi. 21 Ağustos 1969 yılında yapıldı. Denis Ruhan isimli Yahudi tarafından kundaklanan Mescid-i Aksa'nın büyük bir bölümü tahribata uğradı. Dönemin İsrail başbakanı Golda Meir ise olaydan hemen sonra tarihi geçecek şu sözleri söyledi: "O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannettim ki, Müslümanlar dört taraftan İsrail'e girecekler. Ama korkulan olmadı. O zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir.”
İşte o günden beri Siyonist işgalciler her gün biraz daha zulmün çıtasını yükseltmeye devam ediyorlar. Yani bu zalimlerin zulmü 7 Eylülde başlamadı. Başka bir deyimle “Aksa Tufanı” sonrasında yaşanan mezalim, ilk değil ve son da olmayacaktır. Ülkesinin üçte ikisi işgal edilmiş, geri kalan üçte birinde de özgür bir halk olarak yaşamasına müsaade edilmeyen, daha da ötesi her gün harimi ismeti ve mukaddesatına saldırılar olan bir millet için direnip savunma yapmaktan başka bir yol var mı? Canları pahasına bu savunmayı göze alan ümmetin yiğitlerine düşmanın gözüyle bakmak, düşmanın dediği gibi onlara “terörist” demek reva mıdır?
Vefa İslam’ın temel ilkelerindendir. Bu yiğit ve cefakâr insanlar, aslında sadece Kudüs ve Filistin değil, tüm ümmetin izzetini ve harimi ismetini korumaktadırlar. Bunun için de bir asra yakındır bedeller ödemeye devam ediyorlar. Şimdi yumuşak koltuklarında oturup bu yiğit insanların aleyhinde konuşmak, düşmanın algı operasyonlarına tabi olup onlar aleyhinde adeta karalama kampanyalarını devam ettirmek; bırakalım İslam’ı, insanlığa sığar mı?
Kâfirlerin sadık ve salih olan Müslümanlarla savaşı normaldir. Zira hak-batıl savaşı kıyamete dek devam edecektir. Aynı kâfirlerin bin bir yalan ve iftiralarla sadık Müslümanlardan olan “İhvan’ı Müslimîn”i karalamaları da gayet normaldir. İhvanın bir parçası olan İslami direniş hareketi olan HAMAS’ı hedefe koymaları da normaldir. Ancak bizim mahalleden olup hale bu yiğit Müslümanlar aleyhinde propaganda yapmak büyük bir vebaldir.
Özellikle kimi tarikat çevrelerinin; “ihvan vahhabidir, onların kitaplarını okumayın” tavsiyeleri anlaşılır değil. Tabi bunu söylerken de ihvanı ehlisünnetin dışındaki “firak’ı Dalle” den kabul etmeleri büyük bir bühtandır. Hâlbuki özellikle “selefilik” ismini kullanan tekfirci gurupların hemen hepsi ihvanı da tekfir etmektedir. Ayrıca ihvan yola çıktığı günden beri sıradan tarikatlardan çok daha yoğun bir tasavvufi programı uygulamaya devam etmektedir. Nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi, ihvanın talimden de daha önde tuttuğu bir konudur. Ama birileri neden bunu görmek istemiyorlar.
Kuru iftira diyebileceğimiz bu iddialar cehalet ve saflıktan mıdır? Yoksa derinlerde daha tehlikeli planlar mı var? Yani düşmanın tuzağına düşüp oyuna gelmek, hatta işbirliğine tevessül mü var? Kimsenin günahını almak istemeyiz. Ancak İslam’a hizmet iddiasıyla kurulmuş bulunan İslami yapıların bu kâfirlerle aynı dili kullanarak bu yiğit ve cefalar Müslümanlara karalama çalmaları anlaşılır değil. Allah (cc) akıbetimizi hayr eylesin? Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...