Bilindiği üzere ihtiyar dünya şu son asırda, tahribatın zirvesini yaşamaya başlamıştır. Özellikle paragöz emperyalistler, daha çok güç ve servete sahip olmak için, yer kürenin adeta genleriyle oynamaya başladılar. Neredeyse doğal bir tohum bırakmadılar. Önce hibrit tohum dediler, sonra GDO’lu tohum ve mahsuller ürettiler. Bununla da kalmadılar, artık çıtayı daha da yükselterek, canlı varlıkların da genleriyle oynamaya başladılar.


Allah (cc) bu gerçeğe dikkat çekerek şöyle buyurmaktadır: (Bozuk karakterli şerir ve zalim, mülkün sahibine asi olup) Sırtını çevirip gittiği ve işbaşına (iktidara) geçtiği zaman; (ülkesinde ve) yeryüzünde (barış ve demokrasi kılıflı) bozgunculuğa girişmeye, ekini ve nesli helak etmeye çaba gösterir. (Genleri bozulmuş İsrail tohumları ile bitki ve hayvan türlerini ve bebeklerin-gençlerin geleceğini tahribe yönelir.) Allah ise, (fitne ve fesadı) bozgunculuğu sevmez.” (Bakara 205)
Halbuki Allah (cc), çevremizdeki her şeyi insanoğlunun istifadesine arz ettiğini birçok ayetle haber verir. İşte bazı örnekler: "O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı, sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. O, (her şeyi bilen) Alim'dir." (Bakara, 2/29)


"O'dur ki, O yüce Allah'tır ki bütün göklerde ve bütün arzlarda (hayat olan âlemlerde yarattığı) her şeyi katından sizlerin (insanların) emrine musahhar kıldı. Muhakkak ki bunda düşünen bir kavim için âyetler vardır." (Casiye, 45/13)


Madem ki insandan başka her şey insan için yaratılmıştır, öyleyse insan Allah katında çok değerli bir varlıktır. Bu sebepledir ki Allah (cc) onu yeryüzünde kendisinin halifesi kılmıştır. Ancak insanın Allah (cc) katındaki değeri, yeryüzünü ihya ve inşa etme görevini yerine getirmesiyle devam eder. Aksi halde insan; “…Ve şu emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık.” (Tin 95/3-5) ayetleri mucibince, “esfeli safiline” yuvarlanır.


Şu halde başta çevre olmak üzere, tüm nimetlerin şükrünü hakkıyla edâ edebilmek için çevremize emanet ve mesuliyet şuuru ile yaklaşmamız gerekir. Çevrenin hor kullanılması, tahrip ve israf edilmesi; zararı yine kendimize dönecek olan bir nankörlüktür. Allah (cc) şöyle buyurur: “Allah’ın buyruklarını umursamayan şu insanların yaptığı hatalar yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönsünler diye Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.” (Rûm 30/41)


Ayeti kerime ve haşişi şeriflerden, herhangi bir şekilde çevreye zarar vermenin büyük bir vebal olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nice hadisi şerifler de, çevrenin önemine dikkatimizi çekip çevreyi korumanın sosyal bir ibadet olduğunu ifade eder. Öyle ki, bir çöp, cam, taş veya diken gibi zarar vermesi muhtemel herhangi bir şeyi kaldırıp çöpe atmanın, sadaka olduğunu net olarak ifade eder.


Çevre deyip geçmeyelim. Çevrenin kirletilmesi, hor kullanılıp tahrip edilmesi, sadece bu dünyayı bize zindan etmez. İşin ebedi alemle de gayet yakından ilgisi var. İşte, Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Ümmetimin iyi ve kötü bütün amelleri bana arz edilip gösterildi. İyi amelleri arasında, yoldan atılmış olan “eza” (eziyet veren çöp, çalı çırpı) yı gördüm. Kötü amelleri arasında ise, yere gömülmemiş tükürük de vardı” (Müslim, Mesacid 58)


Çevreyi dar bir alan olarak düşünmeyelim. Çevre, karası, denizleri, dağları, ormanları, havası ve her bir zerresiyle kainat demektir. Çevre, bizzat içinde yaşadığımız evimiz, sokağımız, mahalle köy ve şehrimizden başlayarak, dünyanın tüm şehir köy ve ülkeleri demektir. Çevre; soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yediğimiz gıdalar demektir. Bunlar ne kadar temiz ve bakımlı olursa, biz o denli sağlıklı ve mutlu oluruz. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...