Fetö ihanet çetesinin deşifre olmasından sonra, cemaatsel çalışmak bir yana, cemaat kelimesi dahi öcü gibi görünür hale geldi. Tabi bunun yanında “hizmet” vb. İslam’ın çok önemli ıstılahları da bu lekeden payını aldı. Cinayet derecesine varan “Istılah katliamı” ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.
Tabi gerek Fetö ihanet çetesi, gerekse ona benzeyen kötü örnekler, cemaatsel çalışmaları ciddi manada zora soktu. “Su-i misal, misal değildir” ama cemaatsel çalışmaya şaşı bakanlar, hep bu misalleri koz ve bahane olarak kullanıyorlar. Ne yazık ki, kullanmak isteyenler için, çok miktarda kötü örnekler mevcut.
Özellikle sorumluluk üstlenmekten kaçan kişi ve çevreler için, bu kötü örnekler, tam bir kurtuluş reçetesi… Çünkü cemaatsel çalışmak, “hesap verme” “hesap alma” olabilecek en verimli bir kapasite ile çalışmayı gerektiriyor. Öyleki bazen yürümek yetmiyor, koşmak gerekiyor. Zira üstlendiğiniz işlerin yetiştirmek gerekiyor. Dolayısıyla bu durum; zamanınızdan, rahatınızdan, malınızdan, uykunuzdan fedakârlık gerektiriyor. Bazen kariyeriniz hatta bir ömür boyu yaptığınız birikimleriniz riske girmektedir.
Risk ne ki, icabında hayatınız tehlikeye girebilmektedir. 28 Şubat sürecini hatırlayalım. Bırakın resmi bir kurumda çalışan amiri memuru bürokratı, bakkalın, simitçinin, berberin, manavın dahi, fişlendiği dönemler… Şu an Fetö ihanet çetesine bulaşanların başına gelenler de bu konuda açık risk örnekleridir. Bırakın iş, kariyer, mal servet riskini, bu işin ucunda şehadet gibi bir risk var.
Rabia meydanının şehitlerini düşünelim. Mısır zindanlarına soralım. Bir asırdır davalarında samimi ve sadakatli, kaç Seyyid Kutup, Halit İslambuli, Hasan el Hudeybi, Muhammed Mehdi Akif, Muhammed Mursi ve onlar gibi kaç on bin, kaç yüz bin şehit gelip geçti oralardan. Kahire sokaklarına Şehit imam Hasan el Benna’yı soralım. Filistin diyarına, Kudüs’e, mescidi Aksanın taş döşemelerine, Gazze’ye, sahilin kumlarına soralım. Oralar kaç kurbanın kanıyla boyandı.
“Cemaat olmak fitnedir” diyenler, cemaatsel çalışmanın böylesi zorlu süreçleri olduğunu bilmiyor olabilirler mi? Elbette bilmektedirler. Hatta bunu en yüksek sesle seslendirenler içinde nice 28 Şubatın ilk rüzgârında kenara çekilenler vardır. Elbette bu kimseler, “ben zora gelemem. O yüzden bireyselliğe yelken açtım” diyecek değildir. Hele bir de toplum içinde itibarı olan biriyse, kenara çekilmene makul bir gerekçe üretmesi gerekir. Nitekim bu gibi nice kimseler özellikle Fetö ihanet çetesinin deşifre olmasından sonra epeyce seslerini yükseltmeye başladırlar.
“Cemaat tefrika sebebidir diyenler, kellebaşı tefrikaya davet etmiş olmuyorlar mı? Tabi onlara sorarsanız, asıl ümmet olmaya biz çağırıyoruz derler. Ama aslında bu gerekçe de, yine sorumluluktan kaçmak için sığındıkları bir bahanedir. Teşkilatlı yapıları yok etmek, böylece ümmetin savunma gücünü yok etmenin en kestirme yolu, bireyselliğe ikna etmektir. Asıl o zaman düşmanın; “Ferrik tesud. Yani böl parçala ve yönet” formülü gerçekleşmiş olur.
Hâlbuki cemaat olmayı, işbirliği ve güç birliği içinde hareket etmeyi emreden onca ayet ve hadisler var ve bu naslar nesholmuş değil, olacak da değil. Onlardan sadece birer tanesini yeniden hatırlayalım. “Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız. (Ali İmran 3/103) “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette ve birbirlerini koruyup yardımlaşmakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buharî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)
Düşman ister ki ümmeti Muhammed (sav) darmadağın olsun. Mümkün olduğunca onları birbirine başlayan bağlar zayıflasın. Hatta birbirlerine düşman olsun isterler. Aralarında emir komuta zinciri adına bir şey kalmasın. Evet, bir oluşumun şura ile hareket eden yönetimin emri altına girmeyi nefislerine yediremeyenler, er veya geç, onların bölüp parçalayan güçlerin mahkûmiyetine girerler. Selam… Dua…