Prof.Dr.Muhittin Şimşek in yazmış olduğu BİR ÖNCÜNÜN RAMANI NURİ DEMİRAĞ Kitabını Akit yazarlarınden Hüseyin Ötürk kendi köşesine taşımış kitabın özetini çıkarmış hüseyin hocamızın diline sağlık.
Bu haftaki eserimiz, ömrünü memleket sevdasına hasretmiş ve ülkemizin zor yıllarında, varlığını ortaya koyarak; “devlete, devlet imkânlarıyla değil”, “hür teşebbüs sahibi olarak” hizmet etmiş bir ismin belgesel romanıdır.
Prof. Dr. Muhittin Şimşek’in kaleme aldığı, “Bir Öncünün Romanı Nuri Demirağ”, Alfa Yayınları’ndan çıkmış.
Nuri Demirağ, 1930 ve sonrası yılların kalkınmasında öncü bir isimdir ve önündeki en büyük engel ise İttihat Ve Terakkici zihniyetli CHP yönetimidir.
CHP’lilerin zulmü altında inleyen Nuri Demirağ, türlü engellere rağmen, ömrünün sonuna kadar memleket kalkınmasına devam eder.
Hayatına dair prensipleri 1937 yılında şu ilkeler altında topladığı için bile suçlu sayılır.
“İşretten, Oyundan (kumar doğar), İffetsizlikten, Eğrilikten, Tembellikten ve Zulümkârlıktan sakınız!
Nuri Demirağ, CHP’nin devlet imkânlarını çarçur etme ve ayartma-apartma işlerinden öyle bıkmıştır ki, çok partili sistemin önünü açmak için parti bile kurar.
1945 yılında siyasete atılır. Milli Kalkınma Partisi’ni kurar. 1946 yılında seçimlere katılır. Ancak CHP tarafından köleleştirilmiş basın tarafından başarı sağlayamaz.
Bunun üzerine 100 bin satacak bir gazete planlar, radyo istasyonu kurmak ister ama müsaade edilmez. Nuri Demirağ ilklerin adamıdır. Romandan okuyalım:
1930-40’lı yıllar, toplu iğne dahi yapacak kadar sanayileşmeye müsaade edilmeyen bir Türkiye’dir.
Divriği’den çıkan bir müteşebbis, ülkeyi bir uçtan bir uca “Demirağlarla” örmekle kalmayıp, ülkenin ihtiyacı olan uçakları üretir.
Sahibi olduğu bugünkü Atatürk Havalimanının arazisinde, “Gök Okulu” açıp gençleri pilot olarak yetiştirir. İstanbul’a ilk boğaz köprüsü projesi yapıp, kaynağını bulur.
Divriği’nin bir maden yatağı olduğunu, yaptırdığı çalışmalarla 14 çeşit madenin çıkarılması için teşebbüslerde bulunur.
Yine aynı yıllarda, ülkenin bu madenleri işletmesi için gerekli enerjinin olmadığının farkına varıp, “Keban Barajı” projesini gündeme getirir, kaynağını bulur.
Demir Çelik fabrikası, TBMM binası, Çimento Fabrikaları, İzmit Kâğıt Fabrikası, Bursa Sümerbank Merinos Fabrikasını yapar.
İlk paraşüt imalatını gerçekleştirir. Elektrik santrali kurmak ister. İstanbul’un en büyük doğum hastanesini yapmak ister.
Erzincan depreminde devletten önce bölgeye gidip, yaralara merhem olur. Onlarca hayır yatırımı, okul, çeşme, cami yaptırır.
Anadolu’nun bağrından çıkmış bu “Öncü” insan, dönemin “kifayetsiz muhterisleri” tarafından engellenir
Hayatını milletimize faydalı olmak için geçirmiş “ilklerin adamı” her engellenişte kendi kendine sorar: Peki, neden?
Sorar ama ümitsizliğe düşmez, her engel yeni bir mücadele azmi aşılar kendisine ve kaçınılmaz son geldiğinde kızına şu sözü miras olarak bırakır:
Dünyaya otuz yıl geç gelseydim, Türkiye’nin kaderi değişirdi”.
Bu belgesel roman, “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak” ilkesini sahiplenenlerin, isterlerse neleri başarabileceklerini anlatan bir eserdi