Facebook, twitter, instagram, whatsapp, google, periscope, blog, msn,

hemen her gün yeni çıkan internet oyun ve oyuncakları,

tüm dünyayı sarmalayan internet ağı,

her evde milyonları internet bağlayan bilgisayarlar,

her cepte renkli dünyaya açılan akıllı telefonlar,

istemediğin kadar insanları başına toplayan sosyal paylaşım ve sosyalleşme siteleri,

her geçen gün sayıları artan cazibedar dünya,

her geçen gün genç yaşlı, çoluk çocuk demeden beyni bağımlı hale gelen milyonlar,

tüm özel yaşantısını, fotoğrafları, videoları sanal atmosferde paylaşanlar,

her yaştan kesimlerin açtığı sosyal medya hesapları,

profil fotoğrafına manken resmi koyan özgüvensiz nesiller,

az beğeni aldığı için bunalıma giren silik gençlik,

listedeki popüler tiplerin sizi silmesiyle çöken ruhsal çatımız,

çocuklarının elinden alınıp götürülmesine bile bile göz yuman ebeveynler,

saatlerce internet oyunu başında açlıktan ölen nice delikanlılar,

oyun admininin verdiği “intihar et” görevini yerine getiren binlerce ölmüşlerimiz,

tehlikenin hiç farkına varmayan ve sorun iyice büyüdüğünde de uzman uzman gezmeye başlayan anneler,

aslında varmış gibi görünen ama gerçekte hiç olmayan dostluklar,

yaşantımızdaki sossal (soslu) arkadaşlıklarımız,

sözde paylaşım noktaları olan bu sözde paylaşım siteleri,

sadece ve sadece yaptığımız bir parmak hareketleriyle çıktığımız dünya turları,

aslında ufacık bir mantıkla anlamsız olduğunu anlayabileceğiniz lüzumsuz paylaşımlar,

lakin kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki, internet sitesinde vakit geçirmek hayatımızın en anlamlı ve önemli parçası oluveriyor,

"Faceden bana bir mesaj atsana", “beğenim çok artmış”, “o oğlan beni dürtmüş”, “beni de listeye ekle", " ay akşam twitterre çok takılmışım, geç yattım", “ilişkisi yok” diyalogları havada uçuşuyor.

 

işin ilginç ve acı yanı çok az insan bunu sorguluyor,

hatta bazıları bunun faydalı olduğuna dair propaganda yapıyor!

 

nerden geldin?, neden burdasınız?, nereye gidiyorsun?, evren ya da insanlık için ortaya ne koydun? ları sorgulamak yerine tık, tık, tık,tık, geçiyor bir ekranın başında nafile hayatlarımız...

bağımlılığa dönüşmüşlerimizi inatla fark etmeyecek kadar körleştik,

bağımlılık denen el bombasının pimiyle fazla oynuyoruz benden söylemesi...

 

peki çözüm ne?

bütün akıllı telefonlarımızı akılsızla değiştirelim,

evdeki internet aboneliklerini iptal edelim,

bilgisayarlarımızı çöpe atalım,

şehirdeki evimizi satıp köyümüze geri dönelim,

şaka şaka!

 

Ama körlük kişi istemedikçe çözümü ya da iyileşme imkanı olmayan büyük bir hastalıktır.

eğer siz durumunuzun farkına varmaya niyetli değilseniz,

veya cesaretiniz yoksa sizin için yapılabilecek pek de bir şey yok demektir,

facianın fakına varmanız ise kendinizi ve çevrenizi şöyle bir uzaktan gözden geçirmeniz yeterli!

artık bunu değiştirmenin zamanı geldi mi?

geldi geldi!

eğer biz değiştiremezsek, bu meret bizi değiştirecek!

Selam ve dua ile…