Din ve bilim birbirinin alternatifi değildir. Bilim dediğimiz şey, Cenâb-ı Hakk’ın kâinata koyduğu kâidelerin tespitinden ibarettir. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hakk’ın kavlî âyetlerinden oluşuyorsa, kâinat da onu yaratan Rabbimiz’in kevnî âyetlerinden oluşan diğer bir kitaptır.
Cenâb-ı Hak, kâinâta bu kâideleri koymasa, bunları keşfedecek idrâk kâbiliyetlerini insana vermese, insan nasıl “bilim” diye bir şey ortaya koyacaktı?! Dolayısıyla bu kırıntı bilgilerle, sonsuz ve mutlak bilginin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a karşı bilimi putlaştırmak; ancak bunu yapan ateist ve deistlerin ne derin bir gaflet ve hamâkat çukurunda bulunduklarının bir göstergesidir. İnsanlığa dîni vaz eden de Cenâb-ı Hak’tır, bilimi ihsân eden de. İkisi birbirinden ayrı değildir.
İslâm, tarih boyunca bilimi teşvik etmiş, Batı dünyası cehâlet ve hurâfelerin karanlıkları içindeyken İslâm âlemi, ilim ve medeniyette göz kamaştıran bir seviyeye ulaşmıştır. Zira Kur’ân âyetleri ilme ışık tutmuştur. Yapılan ilmî keşifler, hiçbir Kur’ân âyetini tekzip edememiş, bilâkis te’yid etmiştir. Dolayısıyla yegâne hak dîn olan İslâm’ın bilimle hiçbir problemi yoktur. Bilâkis Kur’ân-ı Kerîm önden gitmekte, bilim ise onu tasdik ederek ardından gelmektedir. (www.osmannuritopbas.com)