-Hepimiz şu sözü biliriz de bunu kimin söylediğini bilmeyi. "İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı" DİYE BAŞLAYAN. İŞTE O SÖZÜN SAHİBİ

OSMAN SEMBENE

Osman Sembene, İngiliz Kraliçesi bunak Elizabeth'in gözlerinin içine baka baka yapmıştır bu konuşmayı. Sembene, kapitalizmin ihtiyar devrimcilerden aldığı süslü intikam biçimlerinin en güzel örneklerinden biri olan kraliyet ödülü tiyatrosunda yer almaz ve konuşmasını bitirdikten sonra kraliyet salonunu da aynı hayatı gibi uzun ve onurlu bir yürüyüşle terk eder.

Sayın baylar ve bayanlar.

Konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.

Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.

Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır.

Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.

İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı.

Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.

Gözümüzü açtığımızda ise;

Bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

İngilizlerin dinini, dilini öğrendik.

Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.

İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı.

İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı.

Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.

Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.

O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.

Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.

Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.

Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.

İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenlerde aynı sistemle hala işgale devam etmekteler.

Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.

Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.

Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi red ediyoruz.

Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.

Özgürlüğümüzü ilan ediyor,

Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de

Bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.

Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı, Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını, Hukuk adına yaptığınız bütün şövenistliklerinizi

Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi Afrika topraklarından silene kadar

Afrika sizinle savaşacaktır.

Siz kabul etmesiniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.

İnsan onurlu doğar.

Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur.

Afrika’nın kalbi, siyah öfke, şair-yönetmen Ousmane Sembène (Usman Semben)*

*1997 yılı-İngiliz Kraliyet Ailesi / Özel Onur ödülü gecesi. Kendi dilinde yaptığı ödül konuşmasından.