Mübarek Ramazan ayının rahmet ve mağfiret iklimine gönlümüzdeki rikkat ve hassasiyetlerle girmiştik. Bu güzel zaman diliminin ilk on gününün rahmeti ile her birimiz kendi fıtrat ve gayreti kadar donandık hamdolsun.
Bize nasip olan kadar yüklendiğimiz rahmeti en yakınlarımızdan başlayarak çevremize yansıtmaya ve adeta bu müstesna zamanın değerini kaçırmamaya çalışıyoruz. Ellerimizin uzandığı, avuçlarımız aldığı, gönlümüzün kandığı kadar rahmet içtik. Şimdi sırada mağfiret günleri var.
Rahmetle doldurduğumuz bütün kaplarımızı amel defterlerimizin sol yanına dökecek ve Allah’ın izniyle kirlerimizden, paslarımızdan, eksiklik ve hatalarımızdan, kusur ve günahlarımızdan arınacağız. Rahmetlerle yıkanan iç dünyamız kadar dışımız da bu bereketli ayın mağfiretini hak edecek güzelliklerle bezenecek ve bu senenin Ramazan ayının son on gününe temizlenmiş olarak erişeceğiz inşallah.
Son on gün Kadir Gecesi’ni aramakta en çok yoğunlaşacağımız ve cehennemden azat olanlardan oluncaya kadar gecelerini ve gündüzlerini salih amellerle süslemek için ve gücümüzle çırpınacağız. Artık mübarek ayın sonu gelmeden ne elde ederiz ne kazanırız diye her anımızı değerlendireceğimiz günler geliyor.
İlk on gün rahmeti üstümüze celp etmek için gösterdiğimiz gayret ve azmi, ikinci on günde günahlarımızdan kurtulmak için edeceğimiz tövbeleri, son on güne vardığımızda ise cehennemden azat olmak için adeta hayata tutunmak için çırpınan bir canhıraş çabayla gayret edeceğiz.
Zamanın nehri bizi sürüklüyor! Biz akışa karşı kulaç atacak ve günahlardan arınmanın ve bu gidişe dur demenin bir yolunu bulacağız. Ramazan ayının sonrasında kavuşacağımız bayramda sevincimizin asıl sebebinin günahlardan arınmak ve cehennemden kurtuluş olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Yaşantımızın sıradan meşgaleleri hep devam ediyor. Dünya hayatı bizi bir an boş bırakmıyor. Nefis ve şeytan, yakın ve uzak insanlar hep bir yerimizden tutup bizi dünyaya bağlamaya çalışıyor. Ramazan ayı geldi diye çalışmaktan vazgeçemiyoruz. Yeme-içme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını teminde zorlanan yüz binlerce insanla aynı ortamı paylaşıp yaşananlara seyirci kalamıyoruz.
Hem hayatın her türlü getirisini hakkıyla karşılamak, üzerimize düşeni eksiksiz yapmak ama bütün bunların yanında da kendi iç dünyamızı ihya etmek için gayret etmek gibi önemli bir görevi hatta bir mecburiyeti ihmal etmemek zorundayız.
Gönlümüzde taşıdığımız iyilik ve güzellikleri ihlasla ve yalnız Allah için hayata geçirirken, riyadan, kibirden ve kalplerde ortaya çıkması muhtemel birçok hastalıktan korunmamız gerekiyor. Hem de bedenleri hasta edenlerden daha büyük bir titizlikle.
Bunu yapmanın en güzel zamanı da herhalde Ramazan geceleri oluyor. Teravihlerle ve sair nafilelerle süslenen ibadet hayatımız, gece zaten sahura kalktığımızda eda edebileceğimiz ve belki Ramazan sonrası için de bir alışkanlık haline getirmemiz gereken gece namazları, tesbihat ve tezkirat kadar tefekkür ve muhabbetlerle vaktimizi doldurmamız gerekiyor.
Bir dahaki Ramazan ayına kim bilir kaçımız ulaşamayacağız ve belki de bazılarımız hayatta kalsa da sağlığını kaybederek oruçtan ve sair ibadetlerden mahrum kalacak. İmkanımız varken, sağlığımız yerinde ve ibadetlere gücümüz yeterken, Ramazan gibi özel bir zamana ulaşmışken, faydalanmamak ve bu fırsatı kaçırmak herhalde hiçbir Müslümanın istemeyeceği bir şeydir.
On günü geçti Ramazan ayının, son on güne kim kalır kim göçer bilinmez. Elimizde bugün var, bu on gün var. Allah hepimizi Ramazan’dan nasibini alanlardan eylesin. Mahrum kalanlardan ve bu sebeple pişman olacaklardan eylemesin.