Degerli ustat Mustafa Everdi Çad kitabimiz hakkinda bir degerlendirme yapmis, kendisine tesekkur ederiz.
Maarif Vakfı yurtdışındaki ‘FETÖ’ okullarını devir-teslim almak, Türkiye’yi emperyal bir devlet yapmak, Türk kültürünü ve eğitimini yurtdışına yaymak için kuruldu. 6721 sayılı Maarif Vakfı Kanunu, kurumun görevlerini, yapısını, faaliyet alanları ile personelin özlük hak ve maaşlarını düzenler.
Bugüne kadar yurtdışında faaliyetleri ile bir ses getirdi mi Vakıf, emin değilim. Yurtiçinde ancak Milli Eğitim Bakanlığı ile yarışan ve bütçesinin üçe katlandığı haberleri ile gündeme gelmektedir. Eğitim politikalarına yön veren projeleri nedeniyle “Paralel Milli Eğitim Bakanlığı” olarak tanımlanan Maarif Vakfı'na, “Hizmet giderlerinin karşılanması” gerekçesiyle devlet bütçesinden 2016 yılından bugüne 1.2 milyar TL. ile kaynak aktarıldı. Onlarca üniversitenin bütçesini aşan bir kaynak.
Peki, bütün bu kaynaklarla neler yapıldı? Türkiye vatandaşları olarak bir bilgimiz yok. Beş-altı sayı bülten, Türkçenin başka dillerde öğretilmesine ilişkin bir kaç yardımcı kitap yayınladı. Peki devraldığı okullarla ilgili faaliyetlerinde neleri başardı, nerelerde Türkiye Süper Devlet etkisi bıraktı? Bu konularda kamuoyuna yansıyan bir rapor yok.
Allahtan, birikimli bir insan İbrahim Halil Er’i Çad’a gönderdi de Vakıf, bu velud kalem sayesinde muttali oluyoruz bazı ülkelerdeki faaliyetlere. Çad, bu kitapla yakından bilgiler edindiğim ilk Afrika devleti oldu. Bir kitap yurtdışındaki eğitime ilişkin önümüze canlı bir manzara serdi; Çad’a giden İbrahim Halil Er’in yazarlığının meyvesi ile. İbrahim Halil Er’in macerasını anlatmıyor kitap sadece, yurtdışına açılmamızın serencamını da sergiliyor.
ÇAD kitabı İbrahim Halil Er’in bu ülkeyle ilgili Genel Bilgiler, Çad Gezi Notları, Çad’daki Fetö Okullarını Nasıl Aldık bölümlerinden oluşan 300 sayfalık bir rapor aynı zamanda. Sadece olayları anlatmıyor, daha iyisini nasıl yaparız görüşlerini de ihtiva ediyor. Böylece bu ülke insanları, Türkiye'nin yurtdışı çalışmaları, okullardaki eğitim uygulamaları, eski devir ile yeni devir arasındaki farkları da görüyoruz.
İbrahim Halil Er, düşünen, üreten, yazan bir eğitimci. Neredeyse 20 kitabı var. Son Osmanlı âlimi Mehmet Emin Er’in son evladı. Babasının ulema karizmasının ötesinde kendi ismi ile varoluşunu anlamlandıran bir öğretmen.
İbrahim H. Er, aileden gelen irfanını yansıttığı gibi şahsi birikim ve müktesebatını da sezdiriyor bu kitapla. Cad Müslümanları ile ilgili tecrübeleri dikkat çekici. Afrika'nın ortasında Müslüman ve Hristiyanların yaşadığı bu ülke vesilesiyle kara kıtaya nüfuz etmemizi sağlıyor bir yandan da.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Çad’a gidişi, oradaki iaşe, ibate sorunlarını, yaşadıkları ile yabancı ülkelerdeki memur psikolojisini anlamamızı sağlayan anılarla ilerliyor kitap. Ve nihayet Fetö okullarını teslim alma sürecine geliyor. Daha önce devlet tavsiyesi ile gelen bir grubu tehlikeli göstermenin ve yeni kurulan Maarif Vakfına devretmenin bürokratik işlemleri. Öğrencileri, öğretmenleri, çalışanları ve nihayet velileri ile oluşan tereddüdü giderme çabaları.
Uluslararası ilişkilerin işleyiş biçimini, bir başka devlette iş yapmanın güçlüklerini, okulların günlük işleyiş sorunlarını, bu çerçevede insan ilişkilerini anlatıyor ilk elden İbrahim Halil Er. Böylece devletin ‘hantal’ adımları ile bir an önce Türkiye’yi yurtdışında olumlu izlenimlerle etkili bir devlet kılma çabalarının tezcanlılığını. Bu faaliyetlerin daha sağlıklı yürümesi için, izlenmesi gereken yol ve yöntemleri etraflıca ortaya koyuyor bu kitapla.
Maarif Vakfı’nın atama sistemi, çalışmayı tercih ettiği insanlar, yetki çatışmalarından kaynaklanan sorunlarla olay genişleyen halkalar gibi açılıp dallanıyor. Böylece yurtdışı Türkçe eğitimin sorun ve çözümlerini gösteren bir yanı da var kitabın. Yazar buna dair görüşlerini de eklemiş bu tecrübesinden hareketle.
Keşke bütün yurtdışına giden görevliler anılarını, yaptıkları ile yapamadıklarını anlatabilseler. Bu yönden İbrahim Halil Er’i tebrik ediyoruz. Biz tebrik etsek de Marif Vakfı yetkilileri ‘her başarı mutlaka cezalandırılır!’, ilkesini uygulamaktan çekinmiyorlar. İbrahim Halil Er’in başarılı çalışmalarına rağmen bu görevi sonlandırılıyor.
Allah bilir bu kitabı yazmasını da uygun bulmamışlardır. Devletin tahsis ettiği geniş bütçe ve yetkileri kullanmak güzel elbette. Buna karşılık hesap vermek, denetlenmek, elinde yetki olan hiç kimsenin hoşuna gitmiyor.
Üstelik Türkiye içerde, gerekli gereksiz yatırımlarla, içte ve dışta süren güvenlik ve savaş bütçesiyle, Afrikayı ‘sömürgen devletlerin tasallutundan kurtarıp insan hak ve özgürlüklerini genişleten, kardeşlik mesajları ile Türk kültürünü ve eğitim seferberliğini yurtdışına taşıma faaliyetlerine ayrılan kaynaklarla bütçeyi zorluyor. Bu zorlamanın Türkiye vatandaşlarına bir bedeli olacak elbette. Ekonomik kriz, zam, enflasyon, döviz kurlarında artış, halka yoksulluk ve içilen (ve içilecek) açı reçeteler gibi.
Bütün bu ölçüsüz açılımları sürdürebilecek güçlü bütçemiz, yurtdışında Türkiye’yi temsil için ehil kadrolarımız ve en önemlisi ülke içinde çok başarılı bir eğitim sistemimiz var da bütün insanlık bundan yararlansın diye çabalıyor Türkiye. Peki bu işlerde başarıya ulaşmak için sadece iyiniyet ve güzel temenniler yeterli mi? Bu konularda bir fikriniz olması için İbrahim Halil Er’in kitabını okumalısınız.
Türkiye 'macerası' devam ediyor. Ortadoğu’da Balkanlar ve Kafkasya’da. Akdeniz ve Karadeniz’de, sürdüğü gibi kara kıta Afrika’da da devam ediyor. Alnı ak, kaderi beyaz bir gelecekleri olsun umuduyla. Bu umut İbrahim Halil Er’e yazmaktan korkmayan bir heyecan vermiş. Tecrübesinden ve kendine güvenden kaynaklanan cesaretle dile getirmiş Çad macerasını. Bize de okumak düşüyor. Teşvik ve takdir etmek.