Ben idlipli Hıdır Ali.
Sene 2011' de idlip' de doğmuşum.
Nerede doğduğum ve coğrafyamın kaderinin ne zaman çizildiğiyle ilgili en ufak bir fikrim yok.
Ben doğarken annem ve babam çok ağlamış. Çok pişman olmuşlar, beni kendi kaderlerine ortak ettikleri için.
Ama doğmuşum işte.
Size okunan ninnilerin hiçbirini dinlemedim, onları bilmem ben. Büyürken bomba ve silah seslerinden başka bir ses duymadım ki!
Dışarı oyunlarından da pek anlamam, çünkü annem, "dışarı çıkma yoksa bir kurşun isabet edebilir" diye hep içerde tutardı beni.
Sahi siz hiç kurşun gördünüz mü? Misket yerine onlarla oynadınız mı?
Babamın silahını alıp helalleşerek evden çıkmasını, babam dönene kadar annemin kaygılı bekleyişlerini hiç unutmuyorum...
Ölen yakınlarımız ve komşularımız hakkında konuşmalarını da...
Beni çocuk sanıyorlardı ama ben hepsini anlıyordum.
Kış ayını sevdiğinizi, kar yağınca sevindiğinizi duydum. Oysa ben hiç sevmiyorum kışı. Kış demek kemiklerime kadar üşümek demek, tir tir titremek demek benim için. Donarak ölen arkadaşlarım demek...
Uçakları sevdiğinizi de duydum. Ben hiç sevmiyorum uçakları. Çünkü uçak demek bomba demek, ölüm demek, babamın ölümü demek...
Babam, canım babam!
Ne çok severdim onu. Ama sanırım annem benden daha çok seviyordu. Çünkü o öldüğünden beri hergün ağlıyor, hiçbir şey teselli etmiyor onu.
Dumanların kalktığı bir akşam üstü vermişlerdi babamın haberini. Annem "bari cesedini bulsaydım, son bir kez sarılsaydım" diye hayıflanır arada bir.
Yoğun beyonların altında kalmış, sonra düşman kuşatmış bölgeyi. Hem görse bile tanınmayacak kadar yanmış olabilirmiş cesedi. Anneme öyle dedi bir amca, benim başımı okşarken...
Sonra bizim gibi konuşan uzun sakallı adamlar geldi. Evimizi karargah olarak kullanacaklarını söylediler.
Anneme de "bundan sonra sen benim cariyemsin" dedi biri.
Sanırım cariye olmak kötü bir şey. Çünkü çok ağladı annem. Ben de ağladım, ne yapayım? Hem elimden başka bir şey gelmiyor ki, daha çok küçüğüm ben. Ama büyürsem hepsinin hesabını soracağım...
Asıl hayatımın zor zamanları bunlar değildi biliyor musunuz?
Çünkü her acımı dindirmek için sarıldığım bir annem vardı.
Sahi siz de annenize sarıldığınızda bütün yaralarınız iyileşiyor mu?
Onun kıymetini iyi bilin olur mu? Ona bir kez de benim yerime sarılın.
Annem de gidince ben acının en tarif edilemez olanı ile tanıştım. Evet şimdiye kadar olan bütün acıları tarif etmeye çalıştım ama bu acının bir tarifi yok ki. Sadece her onu hatırladığımda sol yanım çok acıyor!
Şimdi şehrimde yine savaş çıktı ve bazı amcalarla birlikte kaçtık.
"Eğer sınırı geçersek kardeşlerimiz bizi bağrına basar, bize ekmek ve battaniye verirler" dedi biri.
"Türk halkı eskisi kadar sevmiyor bizi, hem kapılarından geçmek de artık çok zor" dedi diğeri.
Onlar ne yaptı bilmiyorum ama ben çok yoruldum ve onları takip edemedim.
Şu anda bir zeytin ağacının altındayım. Çok acıktım...
Annem...
Annemi çok özledim. Babamı da!..
Hava çok soğuk, kar yağmaya başladı ve ben çok üşüyorum...
Anne!