Bize yetecek kadar değerimiz var bizim.

Bizden ve bize ait olan değerlerimiz, birikimlerimiz, medeniyetimiz var.

Bir kötülük görünce ilkin onu ortadan kaldırma.

Gücümüz yetmiyorsa buna, o kötülüğü ifade etme.

Onu da yapamıyorsak iç dünyamızda bunu kabullenmememiz medeniyetimizden bize kalan mubarek bir ahlaktır, kültürdür.

Biz ne yapıyoruz bugün?

Eleştirmiyoruz.

Biri bir şey yapınca onun batmasını bekliyoruz, batınca “bak dediğime geldin” demek için.

Birinin bir yanlışını görünce en iyi ihtimal eleştirmiyoruz, tecessüs, zan ve gıybet yapmıyorsak.

Besin kaynaklarımız değiştiğindendir yanlış ürünler çıkıyor, yanlış fikirler…

Lütfen eleştirin, konuşun, tartışın, anlatın, bir daha anlatın.

Sadece gücünüzün yettiği garibanlara yapmayın bu eleştirilerinizi.

Özellikle ön planda, kelli felli hocalara, yazarlara, çok şey bilenlere yapın eleştirinizi.

Bunu atlamayın lütfen, bu çok önemli.

Çünkü bunlar kimsenin aklına gelmiyor.

Her şeyi bildikleri zannedilen, yanlış yapmayacakları düşünülen bu kişiler kimsenin aklına gelmiyor.

Onlar da kimse eleştirmeyince yaptıkları, söyledikleri her şeyi doğru zannediyorlar.

Bir helake gidiyorlar, sonra başkalarını da sürüklüyorlar ardlarından.

Ve en kötüsü bunun farkında olmuyorlar.

Değer verdiğiniz güzel, samimi insanlar varsa ve yanlışlar yapıyorlarsa mutlaka eleştirin.

Ama yapıcı eleştirin.

Tabi başka bir hastalığımız da var bununla bağlantılı.

O da: Eleştriye katlanamıyoruz.

Birisi bir şey deyince bunu kabul etmiyoruz.

Teşekkür edip, iyi ki senin gibi arkadaşım, dostum vs var demiyoruz.

Bakın sizi seven eleştirir, yanlışınızı söyler.

Size hased eden veya başarınızı istemeyen kişiler yanlışlarını söylemez.

Birisi yanlışınızı söylüyorsa teşekkür edin, rahatlatın, daha rahat konuşmasını sağlayın.

Varsın arada sert konuşan olsun, ona da katlanın.

Yani katlanalım.