“Eşya zıddıyla bilinir” diye bir deyim vardır. Zıtlık (kontras) ne kadar net ise, idrak de o kadar berraktır.

Siyah bir tahtanın üzerine biri beyaz, diğeri gri, iki iplik konsa; zeminle tezatı tam olan beyaz daha net görülür. Karda yürüyen beyaz tavşanı ise en keskin gözler bile görmeyebilir. İslâm da tesis ettiği sistemin ve getirdiği dünya görüşünün izâhını yaparken bu realiteyi dikkate alır. İzahlarını zıtlar üzerine bina eder. Hayır-şer, cennet-cehennem, hayat-ölüm gibi…

Kur'an ve Sünnet çoğu kere zıtları karşılaştırarak bazı mesajlar verir. Örneğin; “…De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” De ki: “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.” (Ra’d 13/16) “Körle, gören bir olmaz.  Karanlıkla aydınlık da bir olmaz. Gölge ile sıcak da bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!” (Fâtır 35/19-22)

Necip Fazılın şu mısraları da manidardır.

"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın…"

Bu mısralar, âlemde her şeyin zıddıyla bilinmesinin ve var oluşunun edebi bir ifadesidir. Yani, âlemdeki her kötü örnek, güzel örneklerin daha kolay anlaşılmasına vesile olur. Bu manada, hakkın ve hakikatin fazileti, batıl ve şer karşısında daha anlaşılır hale gelir. İmanla küfür, zulümle adalet, aynı siyahla beyaz veya geceyle gündüz kadar farklıdır.

Yine “Güneş başçıkla sıvanmaz” diye de bir deyim vardı. Ancak ne gariptir ki, zıtların ustaca ve sinsice birbirine karıştırıldığı, hatta zıtların yerinin değiştirildiği bir zaman diliminden geçiyoruz. Karanlığın kaynağı olan batı, aydınlığın kaynağı olan İslam’ı, dünya halklarına kap kara göstermek için gece gündüz planlar kurup uyguluyor. Çizgi filmler, dizi filmler, devasa bütçelerle yapılan nice filmler ve derken sosyal medyanın devasa gücü bu karalama kampanyasında aralıksız çalıştırılmaya devam ediyor.

Nitekim Ruhunu batıya satmış olan bizim içimizdeki nice hainler de yıllarca aynı ağzı kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar. Örneğin İslam hakkında; “irtica” “gericilik” “ortaçağ karanlığı” “siyasal İslam” ve derken “İslami terör” vb. karalamalar yaptılar. Müslüman için de; “Mürteci” “gerici” “kökten dinci” “radikal dinci” “örümcek kafalı” “çember sakallı” ve derken “dinci terörist” ve benzeri nice yaftalar ürettiler.

En son kendi üretimleri olan Hizbullah, Haşdi-Şa’bi, DEAŞ, IŞİD, eş-Şebab, Bokoharam, el-Kaide vb. İslam kisvesi giydirilmiş terör örgütleri, bu karalamanın zirve noktalarıdır. Bizzat kendileri kaç defa itiraf ettiler ki, bu örgütler kendileri tarafından kurgulanıp dizayn edilmiştir.

Tabi bu günlere kolay gelinmedi. Bu derin ve sinsi planların kilometre taşları çok önceden döşenmeye başlandı. Asırlar öncesinden sonu vahşete varan bu aşırılığın fikri ve akidevî altyapısını oluşturdular. Şia ve onun zıt kutbu gibi görünen tekfirci Vahhabilik, son bir asırdır bizim mahalledeki terör belasının kaynağıdır. Fotoğrafa büyük bakabilirsek, göreceğiz ki, bu gün yaşanan fitneler, tekfir belaları ve kardeş kavgalarının kökeni çok eskiye dayanmaktadır.

Şia’yı 1400 yıl önce kurgulayıp temeli atan Abdullah bin Sebe’ bir Yahudi’dir. Dört Raşid halifemizden üçünün şehit edilmesi ve sonradan çıkan fitneler ve kardeş kavgalarının temelinde bu fitne vardır. Takriben 350 yıl önce türetilen, Osmanlının çökmesine ve ümmetin darmadağın olmasına sebep olan Vahhabilik de yine “Haçlı-Siyonist ittifakı” tarafından kurulup ümmetin başına bela edilmiştir. Ancak biz GLADYO yani küresel çetenin ürünü olan FETÖ belasını ancak altmış yol sonra net öğrenebildiğimiz gibi, birçok sinsi planın da farkında bile olamıyoruz.

IŞİD veya DEAŞ gibi çetelerin İslam’ın yüzünü nasıl kararttığını Şam diyarında gördük. Tüm dünyada İslam nefretini nasıl körüklediğini bu nefretin onları üreten mahfiller tarafından nasıl köpürtüldüğünü de gördük. Allah'a (cc) hamdolsun ki, ümmetin yiğit evlatları HAMAS’ın başlattığı “Aksa Tûfânı” vesilesiyle onların oluşturduğu kara bulutlar büyük oranda dağıldı. Yani HAMAS, küresel çetelerin mamulü olan çetelerin karartmış olduğu ümmetin çehresini yeniden ağarttı, aydınlattı.

Ancak Moskova’daki baskın ve katliam gibi olaylarla bu aydınlanmayı durdurmaya çalışıyorlar. İsmi Müslüman olan ama küresel çetelerin piyonları olan zavallılarla yeniden İslam’ın ve İslam ümmetinin çehresini karartma operasyonları geliştiriyorlar. Dikkat edin bunun benzeri karartma operasyonları devam edecektir. Aksa Tufanı’nın dünya halkları arasında yaydığı aydınlık dalgayı bulandırmak ve hatta durdurmak “Haçlı-Siyonist” ittifakı için hayati önemdedir. Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...