İngiliz gizli belgelerinde Ekim 1923 (1): ‘Ankara'da doğum sancıları: Cumhuriyet fikri kabul görse de Mustafa Kemal’e muhalefet var’
“Müttefik kuvvetlerin Türk topraklarını tahliye tarihi yaklaşırken Ankara’daki durum pek çok ihtimale gebe.”
Bu ifadeler, İngiltere’nin İstanbul’daki yüksek komiseri Nevile Henderson’ın 25 Eylül 1923’te, Cumhuriyet'in kurulmasına yaklaşık bir ay kala Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği mektupta yer alıyor.
Cumhuriyet'in ilanının 100. yıldönümünde, İngiltere’deki arşivlerde bulunan dönemin gizli belgelerini inceledik ve İngiltere’nin o günlerde yaşananları nasıl gördüğünü araştırdık.
5,5 yıl süren işgal sona ererken İngilizlerin Türkiye’ye dair yazışmalarında öne çıkan birden fazla konu var. Mustafa Kemal ve Cumhuriyet fikrine karşı olanlar, Musul sorunu, Osmanlı borçları, Bağdat Demiryolu, Türkiye’deki gayrimüslim azınlıklar ve göçmenler bunlardan yalnızca birkaçı.
‘Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçi olduğunu uçan kuş biliyor’
1923'te Eylül’ün son günleri… İşgal güçlerinin İstanbul’dan çekilme tarihi yaklaşıyor. Mustafa Kemal, o günlerde yabancı basına verdiği röportajda Türkiye’nin Ankara merkezli demokratik bir Cumhuriyet olacağını söylüyor. Bu, Cumhuriyet tartışmalarının başlangıcı oluyor. İngiliz belgelerine göre bu sözleri memnuniyetle karşılamayanlar var.
Mustafa Kemal’in Cumhuriyetçi olduğu aslında Milli Mücadele’nin başından beri biliniyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Doç. Dr. Ahmet Kuyaş, 1919 ilkbaharında, Anadolu'ya gideceği sıralarda yazılan bir İngiliz istihbarat raporunda Mustafa Kemal Paşa’dan "Cumhuriyetçi bir general" diye bahsedildiğini hatırlatıyor:
“1919 Temmuz’unda Erzurum’dayken de o ve çevresindeki birtakım kişilerin tercihlerinin Cumhuriyet olduğunu uçan kuş bile duymuş vaziyette. Mondros Bırakışması’nın öngörüldüğü bir takım koşulların iyi uygulanıp uygulanmadığını denetlemek üzere Erzurum’da bulunan İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’ın yeğeni Yarbay Rawlinson, yıl sonuna doğru Londra'ya gittiğinde ‘Mustafa Kemal ve arkadaşları Cumhuriyet kurmak istiyorlar’ diyor”.
Özellikle 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasının ardından Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Cumhuriyetçi olduğunun bilindiğini söyleyen Kuyaş, işgal devletleri temsilcilerinin de bu durumdan haberdar olduğunu ifade ediyor.
'Ülkenin adının Türk Halk Devleti, Türk Halk Cumhuriyeti veya Türkiye Cumhuriyeti olabileceği tartışılıyor'
İstanbul’daki yüksek komiserlik görevini 1922-1924 yılları arasında yürüten Nevile Henderson, Eylül sonunda yazdığı mektupta, “Ülkenin adının Türk Halk Devleti, Türk Halk Cumhuriyeti veya Türkiye Cumhuriyeti olabileceği tartışılıyor” diyor.
Henderson'a göre Mustafa Kemal, “doğru zamanı bulduğunda pratikteki iktidarını resmiyete dökeceği bir yönetim şeklini” kabul ettirmek istiyor. Doğru zamanın ise işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan çekilmesinden hemen sonra olabileceğini düşünüyor.
Fakat Henderson’a göre, Mustafa Kemal’e ve yönetim şeklinin değişmesine karşı olanlar var.
Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Direktörü Prof. Sevtap Demirci, İstanbul Hükümeti'nin Kuvâ-yi Milliye'ye (Ulusal Güçler) karşı kurduğu Kuva-yi İnzibatiye (Hilâfet Ordusu) ve İngiliz Muhipleri, Mavri Mira, Etnik-i Eterya gibi diğer dernekleri, yaptıkları yayınları hatırlatarak “Milli Mücadele başladığından itibaren Mustafa Kemal ve hareketine karşı ciddi bir muhalefet görüyoruz” diyor.
Ahmet Kuyaş ise daha 1919’da Mustafa Kemal’le aynı mücadelenin içinde olmasına rağmen Cumhuriyetçilerin karşısında saltanata ve halifeye bağlı devam etmek isteyenlerin olduğunu belirtiyor:
“Aynı günlerde (Temmuz 1919) Rauf Bey (Orbay) babasının kendisine, ‘Osmanlı ailesinin başına bir şeyler gelirse git başka bir Müslüman hükümdarın hizmetine gir’ dediğini söylüyor ve ‘Ben saltanat ve hilafete kesinlikle bağlıyım’ diyor”.
İngiliz Dışişleri’nin Lozan görüşmeleri sırasında da, Meclis'teki görüş ayrılıklarına rağmen Türkiye’nin nasıl olup da bir bütün halinde hareket edebildiğine şaşırdığını belirten Demirci, “Bunun çok basit bir açıklaması var, ülke işgal altında. Siyasi görüş ayrılıklarını geri plana atıyorlar” diyor. Ancak Meclis tartışmalarında, gizli oturumlarda Müdafaa-i Hukukçuların oluşturduğu Birinci Grup karşısında İkinci Grubun çok sert muhalefet yaptığını, özellikle Musul meselesinin Lozan’da çözülememesi nedeniyle “Bu bir sömürge barışı” diyenler olduğunu ekliyor.
Ancak bu durum Haziran 1923 seçimlerinden sonra kurulan İkinci Meclis’te değişiyor.
Demirci, “Mustafa Kemal ve arkadaşlarının fikirlerine sahip olan milletvekilleri Meclis'te daha ağırlıklı olarak yer buluyorlar ve ondan sonra dönüşüm var” diyor ve ekliyor:
“İlk iş Lozan Barışı onaylanıyor, arkasından Cumhuriyet ilan ediliyor. Muhalefet örgütlü bir biçimde Meclis dışında kalmış oluyor.”
Kuyaş da İkinci Meclis'e katılacakların çoğunun Mustafa Kemal tarafından önerildiğini ifade ederken “Ayrıca muhalefet sözünün kullanılması ne kadar doğru bilemiyorum. Mustafa Kemal Paşa'nın Cumhuriyet ilan etmek istemesine karşı olanlar var. Ama politika alanında tartışma konusu olan diğer birçok mevzuda Mustafa Kemal'in karşısında değiller” diyor.
İşgal sona ererken de yönetim biçimine dair bu farklı görüşler tekrar gündeme gelmeye başlıyor. Henderson mektubunda, Cumhuriyet'e karşı muhalefetin İstanbul’da yoğunlaşabileceğini belirtiyor.
Ankara hükümetinde de karşıt görüşler olduğunu belirten Henderson, bazı bakanların istifa edeceğini yazıyor.
Öte yandan İttihatçıların İzmir merkezli bir şekilde örgütlenerek muhalefet oluşturabileceğini aktarıyor:
“İttihatçıların önde gelen üyelerinden Dr. Nazım Bey (Mehmed Nazım) kısa süre önce İstanbul’a geldi ve eski bakanların yanı sıra Kemal Paşa’ya karşı harekete geçmeye hazır kişilerle görüştü.
“Eskiden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ateşli destekçilerinden olan Halife’nin, eski İstanbul hükümetinden önde gelen kişiler ve Kemal’e sadakatine eskisi kadar güvenilmeyecek Refet Paşa (Bele) gibi isimlerle bir araya gelmesi, İstanbul’da bir karşı-darbenin en azından düşünce aşamasında olduğu anlamına gelebilir.”
Prof. Sevtap Demirci’ye göre, “İngilizler her zaman ‘İstanbul’dan muhalefetin bir ‘kalkışma’ yapacağını ya da bir tepki göstereceğini düşünüyordu:
"Bunda İstanbul basınının, Ankara’ya karşı olmasının ve sert bir üslupla eleştirmesinin etkisi vardı. Ama muhalefetin güçlendiği ifadesinin sahadaki gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum”
İngiliz istihbaratının özellikle İstanbul merkezli olduğunu ve “İngilizlerin İstanbul’da Mustafa Kemal’in pek sevilmiyor olmasından etkilenmiş olabileceklerini” belirten Kuyaş, bu nedenle İngilizlerin Mustafa Kemal karşıtlarının arttığı yönündeki analizlerini “biraz abartılı” bulduğunu söylüyor.
'Türkiye’de aynı anda iki krala yer yok'
İngiliz yüksek komiser, Eylül sonunda yazdığı mektupta Mustafa Kemal’in bir nevi saltanat kurabileceğini de düşünüyor.
“Türklerin yeni sultanı anlamına gelecek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından yeni bir hanedan oluşturulmasına kadar atılabilecek adımlar, Mustafa Kemal’in bugüne kadar yaptıklarının yanında daha kolay gözüküyor” şeklinde yazıyor ve Latife Hanım’la (Uşaklıgil) evliliğinden bir varis doğabileceğine dair haberler duyduğunu belirtiyor:
“Fakat Osmanlı hanedanının mücadele etmeden, kudretsiz bir halifeliğe razı olup olmayacağını bilmiyoruz.
“(Mustafa Kemal) İstanbul’daki Müttefik işgal güçleri çekilir çekilmez buraya büyük bir ordu göndererek kentte büyüdüğü gözlenen memnuniyetsizliğin tehlikeli bir noktaya ulaşmasını engellemek isteyecektir.
“Gelecekteki güç mücadelesi yalnızca Osmanlılar ve Kemalistler arasında değil, İstanbul ve Ankara arasında da olacak. Türkiye’de aynı anda iki krala yer yok.”
KAYNAKÇA: BBC NEWS TÜRKÇE