Sivil toplum örgütleri ideolojik handikaplarını aşamadıklarından dolayı siyasi kutuplaşmaların turnusol kağıdına dönüşmüş durumdalar. Oysa gerçek bir demokraside sivil toplumun mücadelesinin siyasi katmanda itibar görmesi, sivil olanın siyasal olan karşısında yüceltilmesi gerekiyor. Sivil toplumun varlığını kendi kitlesi, örgütsel çalışma alanı ve örgütsel disiplininden alması gücünün gereğidir. Şunu da göz ardı etmemek gerek. Yasalar olsun, toplumsal bakış açısı olsun sivil toplum oluşumlarını kısıtlıyor. Ülkemizde darbelerle özellikle de 12 eylül darbesiyle tanzim edilen halihazırdaki yasaların zorlaştırıcı etkisi bireylerde çekincelere yol açarken toplumun bakış açısı, sivil toplum örgütlerini siyasi partiler gibi algılayıp kendisine menfaat sağlayıp sağlamayacağı mantığı ile düşündüğünden uzak duruyor. Bu yasalar sivil toplumun nefesini kesiyor sivil inisiyatif alanını kısıtlıyor. Dolayısıyla sivil toplum örgütleri de makbul sivil toplum tüzükleri oluşturmak zorunda kalıyor. Makbulleşen sivil toplum ise siyasal alanla temas kurup karar alma süreçlerini kendi çıkarları doğrultusunda etkileyebiliyor. Üyelik sistemini ise niceliksel olarak sadece sayı ve şube stoku ile devam ettiriyor. Avrupa’daki birçok ülkede sivil toplum sayısı bizim ülkemizdeki sivil toplum sayının on kat üzerinde. Mesela Fransa örneğini ele alırsak  1,5 milyon sivil toplum örgütünün olduğunu görüyoruz. Maalesef genç ve çocuk sayımızla övündüğümüz kadar sivil toplumun niteliksel ve niceliksel gücüyle övünemiyoruz. Sivil toplum oluşumlarının önündeki diğer en büyük engel mali kaynakların olmaması. Devlet destekli sivil toplum örgütü -sendikalar hariç- birçok dernek üye aidatları ile ayakta kalmaya çalışıyor. Toplanan aidatlar da yarım yamalak olduğundan sadece kirayı karşılıyor. Bir süre sonra da kapanmak zorunda kalıyorlar. Sivil toplum tamamen ihtiyaca binaen oluşmalı. Genel mantalitesi Hegel’in belirttiği gibi birey ile devlet arasında konumlandırılması olmalıdır. Bireyin hakkını devlete karşı, devletin hakkını bireye karşı korumalı. Gelinen noktada sivil toplum örgütleri yandaş- karşı şeklinde konumlandırılmaya, hatta renklendirilerek sarı-gri   gibi tabirlerle anılmaya başladılar. Özellikle seçim dönemlerinde siyasal oluşumların yanında görünme ve destek olma beyanlarına tanık olunmaktadır. Bütün bu olanlara tanık olan bireyler maalesef sivil toplum oluşumlarından uzak durmaktadırlar. Eleştirel açıklamaya ve çalışmalara katılma cesaretine pek rastlanmamaktadır. Bu tür açıklamalar yapan sivil toplum örgütlerinde de üyeler bir sorunla karşılaşmamak adına üyelikten ayrılıyorlar. Sivil toplumun ortak akıl üretmek, ortak sağduyuyu geliştirmek, ortak hedefler doğrultusunda yaşamı anlamlandırmak için büyük bir mücadele vermesi gerekir. Bu ülkede 28 şubatta beşli çete dedikleri güya sivil toplum örgütleri hükümete darbe yaptılar, darbeyi alkışladılar. Kamusal alandaki iletişim ve müzakereci demokrasi modeli, ancak aktif bir sivil toplumla, ifade özgürlüğünün güvence altına alınmasıyla sağlamlaştırılır.(Habermas) Hayvan haklarını, çevre haklarını, kadının insan haklarını, çocuk haklarını veya kentsel yaşam haklarını savunan dernekler arasında bizden olan/olmayan ayrımları kökleştikçe, siyasal kutuplaşmanın tüm iç gerilimleri sivil alanın işleyiş ve hareket alanına sirayet ettikçe, toplumun farklı renklerinin solması ve farklı nefeslerin havasız bırakılması kaçınılmaz.

Bu kutuplaşma virüsü bir kanser hücresi gibi toplumun tüm hak alanlarını sardıkça her canlının farklı düzey ve şiddette hak ihlali yaşaması ve bunun da son kertede demokrasinin kalitesini sarsıp zayıflatması da kaçınılmaz. E.E. Cummings der ki; “Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez’’ Dünyanın değişik bölgelerinde ideolojilerine bakılmaksızın bir çok sivil toplum örgütü Gazze için bir araya gelmekte iken ülkemizde maalesef bir araya gelmekten ziyade küçük olsun bu eylem benim olsun anlayışı var. Sivil toplum örgütlerinin bir an önce sivilleşmesi bireyin ve toplumun hakkını gözetmek için yeni dönem müzakere dilini kullanarak hak arama anlayışını kuvvetlendirmesi gerekmektedir.