Rukayye'nin vefat edişinden sonra Resulullah (sav), Hz. Osman’ı diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu yılında Ümmü Gülsüm vefat ettiğinde Resulullah (sav) söyle buyurmuştu: "Eğer kırk tane kızım olsaydı, birbiri pesinden hiçbir tane kalmayana kadar onları Osman'la evlendirirdim" ve yine Hz. Osman'a "Üçüncü bir kızım olsaydı muhakkak ki seninle evlendirirdim" demişti (Üsdül-Gâbe, ayni yer). Resulullah (sav)'in iki kızıyla evlenmiş olduğu için iki nur sahibi anlamında, "Zi'n-Nureyn" lakabıyla anılır olmuştur. Zatü'r-Rika ve Gatafan seferlerinde Resulullah (sav), onu Medine'de yerine vekil bırakmıştır (Suyuti, a.g.e., 165)

Dersler ibretler:

  • Osman’ın (ra) Resulullah (sav) yanındaki değeri.

Bilindiği üzere, Osman (ra) meleklerin kendisinden haya ettiği özel bir kişiliktir. Âişe (ra) annemiz der ki: “Bir gün Re­sû­lul­lah, üzerine bir örtü çekmiş olduğu hâlde istirahat ediyordu. O sırada Hz. Ebû Bekir kapıya geldi, içeri girmek için izin istedi. Resulullah (sav) tav­rında bir değişiklik yap­madan içeri girmesine izin verdi. Sonra soracağını sorup gitti. Daha sonra Hz. Ömer geldi, ona da aynı şekilde hâlini değiştirmeden izin verdi. Ondan sonra Hz. Osman, huzura girmek için izin istedi. Bu defa Re­sû­lul­lah hemen doğruldu, toparlandı.

Bunun üzerine Hz. Âişe: “Ey Allah’ın Resûlü!” dedi, “Ebû Bekir ve Ömer için toparlanmadığınız hâlde, neden Osman gelince hâlinizi değiştirdiniz?” Allah Resûlü (sav) şöyle cevap verdi: “Çünkü Osman çok hayâlı birisidir. Kendisinden meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?!” (Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe: 26-27)

Abdurrahman b. Semüre anlatıyor: Tebuk seferine hazırlık yapılırken Osman (ra) askerleri teçhiz etmek üzere bin dinar getirip Resulullah'ın (sav) kucağına (önüne) koydu. Hz. Peygamber (sav) onları (saymak için) çeviriyor ve  “Bugünden sonra Osman ne yaparsa yapsın ona zarar vermez” diyor ve bunu defalarca tekrar ediyordu.”(bk. Tirmizî, Menakıb, 18; İbn Hanbel, 5/63; Hâkim, 3/102)

“Aşere-i mübeşşere” yani cennetle müjdelenen on sahabeden olan Osman (ra) pek çok faziletleri vardır ve ilgili kaynaklarda sabittir.  Resulullah'ın (sav) iki kerimesiyle evlenmiş olması ve efendimizin: "Eğer kırk tane kızım olsaydı, birbiri pesinden hiçbir tane kalmayana kadar onları Osman'la evlendirirdim" ifadeleri tek başına, onun değerini anlatmaya yeter.

  • “Zi-n nureyn” yani iki nur sahibi olma şerefine eren Osman (ra) bile, kimi gafillere hedef olmuştur. Hedef olmak ne ki, gafiller tarafından şehid edilmiştir.

“Meyveli ağaç taşlanır” sözü çok yerinde bir sözdür. En çok peygamberlerin bulundukları çağlardaki insanlar tarafından eza ve cefa görmüş olmaları da bunu doğrulamaktadır. Başta Şia olmak üzere, İslam düşmanlarının iftira ve yalanlarından etkilenen birçok kimse de ashabı kirama (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) çok ciddi saldırılarda bulunmuşlardır. Kaldı ki, Osman (ra) ikinci halife Ömer (ra) gibi şehid edilmiştir.

Böylesi mülhitlere inat, biz ashabı kiramı en güzel bir şekilde tanımalı ve nesillerimize de tanıtmalıyız. Onların hayatlarını okul müfredatları, TV radyo programları, sosyal medya vb. her vesileyle nesillerimize anlatıp tanıtmalıyız. Zira onlar, İslam çınarının köküdürler. Hayatlarıyla İslam’ın tarihini yazdıkları gibi, İslam’ın temeli olan Kur'an ve Sünneti de bize salimen aktaranlar onlardır. Şunu asla unutmayalım ki, ashabı kirama saldıranların asıl hedefleri, İslam’ın kendisidir. Ancak direk ıslama saldırsalar, deşifre olurlar. Bu sebeple işe sahabeden başlıyorlar. Oradan Resulullah'ın (sav) pak sünnetine ve hadisi şerilere uzanıyorlar. Daha sonra da sıra Kur'an'a gelecektir.

Nitekim bu fitnenin bataklığı olan Şia, çoktan kurana da saldırmaktadır. Taşradaki, Şia ve oryantalizm bataklığından türeyen sinekler, henüz o seviyeye ulaşamadılar. Şimdilik Sünneti seniye ve ashaba saldırı safhasındadırlar. Ama topu da kaybedeceklerdir. Çünkü “Yıldızlara atılan taşlar, sonuçta atanlara dönüp onları helak edecektir.”

  • Peygambere vekaleten devlet başkanlığı, ayrı bir meziyettir.
  • Yönetim boşluk kabul etmez.

Resulullah (sav) Medine’den her çıktığında, mutlaka yerine Medine’yi idare edecek bir vekil bırakmıştır. Rahatsızlık vb. mazeretlerinde, namaz kıldırmaya çoğunlukla Abu Bekr’i (ra) vekil imam kıldığı gibi. Bu vekaletler, ileride onların hilafetine de işaret olarak kabul edilmiştir. Resulullah'ın (sav) vefatı sonrasında yönetimdeki kısa süreli bir boşluk bile, az kalsın ümmet içinde büyük bir fitneye sebep olacaktı. Abu Bekr ve Ömer’in (ra) acil müdahaleleriyle boşluk doldurulmuş ve Abu Bekr (ra) İslam’ın ilk halifesi seçilmiştir. Halen Suriye, ırak, yemen vb. İslam ülkelerindeki yönetim boşluğunun ne büyük felaketlere sebep olduğunu tüm ümmet, endişeyle izlemektedir. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” sözü, boşuna değil… Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...