Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Uluslararası Yatırımcılar Derneği'nin (YASED) Ankara'da düzenlediği Küresel Yatırım Günleri ve Ankara resepsiyonuna katıldı. Yılmaz, yaptığı konuşmada geçen yıl genel seçim, bu yıl da yerel seçim yaşandığını belirterek, “Türkiye ekonomisi potansiyeli ile uluslararası yatırımcılar için her zaman cazip bir ülke olmuştur. Ülkelerin orta ve uzun vadeli konularda değişimler yapabilmeleri açısından son derece elverişli siyasi ortamda olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Diğer bir husus şu; seçimlerin bittiği bir ortamda siyasi istikrar ve öngörülebilirlik olduğu gibi geçen yıl hazırladığımız orta vadeli ve 12. Kalkınma Planımızda politika anlamında da öngörülebilir bir çerçeve oluşturmuş durumdayız. Siyasi belirsizliklerin azaldığı, politika belirsizliklerinin azaldığı bir ortamda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun da yatırım ortamı açısından son derece önemli olduğunu ifade etmek isterim” ifadelerini kullandı.
Yatırımcıları arttırmak ve yatırımcıların beklentilerini en üst düzeyde karşılamak için sürekli olarak adım atmaya devam edeceklerinin altını çizen Yılmaz, “Dünya Covid pandemisi sonrasında küresel tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmaların ve jeopolitik gerilimlerin etkisindedir. Dünya ekonomisi tarihsel ortalamalarının altında etrafımızda jeopolitik birtakım gerilimler var. Bir taraftan da Türkiye tarihimizin en büyük afetini yaşadık. Dolayısıyla bu meydan okumalarla birlikte ekonomik programımızı hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda küresel uluslararası doğrudan yatırımlar az önce değerli başkanın da ifade ettiği gibi maalesef çok olumlu bir şey sergilemiyor. Geçen yıl 1.3 trilyon dolar civarında toplam küresel sermaye var. Fakat yine başkanımızın da ifade ettiği gibi bu rekabetli ortamda payımızı yükseltebilirsek gelecekte küresel sermaye hareketleri yükseldiği zaman nicelik olarak çarpan etkisi çok daha yüksek olacaktır. Bu rekabetçi ortamda amacımız Türkiye'nin payını arttırmak ve yolumuza devam etmek. Nitelikli insan kaynağı sayesinde doğrudan yatırımlar için akla ilk gelen ülke Türkiye’dir. Son 20 yılda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde aralıksız şekilde uyguladığımız reform günleriyle yatırımcıların farklı ihtiyaç ve beklentilerini karşılamaya öncelik verdik” diye konuştu.
“2003 yılında ülkemizde yalnızca 5 bin 600 uluslararası sermaye varken, bugün 80 binden fazla uluslararası şirkete ev sahipliği yapıyoruz”
2003’ten önceki 30 yıla bakıldığında sadece 15 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım çekildiğini aktaran Yılmaz, “Türkiye bu dönemlerde küresel pastanın sadece binde 2’sine sahip. 2003 yılından bu yana, son 21 yıllık dönemde ise toplam 262 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım girişi gerçekleşti. Yüzde 1'e yakın pay sahibi haline gelmiş olduk. 2003 yılında ülkemizde yalnızca 5 bin 600 uluslararası sermaye varken, bugün 80 binde fazla uluslararası şirkete ev sahipliği yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisinin yaptığı çalışmalara göre son 15 yılda ihracatın yaklaşık yüzde 31’ini uluslararası sermayeli şirketlerin gerçekleştirdiğini belirten Yılmaz, "Bu ihracatın yüzde 60'ından fazlası yüksek ve orta yüksek teknolojik ürünlerden oluşmaktadır. Bu da bizim için son derece kıymetli. Özel sektör AR-GE harcamalarının da yüzde 30'unu uluslararası yatırımcılarımız gerçekleştiriyor. Bu şirketlerin istihdamda da çok önemli katkısı bulunuyor. 1 milyon 300 bin kişiye istihdam sağladığını hesap ediyoruz. Her zaman ifade ettiğimiz gibi ülkemizde faaliyet gösteren uluslararası şirketleri biz yabancı sermaye olarak nitelendirmiyoruz, kendi şirketimiz olarak görüyoruz. Yerli bir şirket olarak algılıyoruz. Yeter ki bizim hukukumuza göre çalışsın, ülkemize, insanımıza hizmet edin” dedi.
Ernst&Young’ın geçen haftalarda yayımladığı rapora göre Türkiye'nin 2023 yılında çektiği 375 yatırımla Avrupa'da dördüncü sırada olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Kıta genelinde duyurulan yatırım projesi sayısı yüzde 4 oranına düşerken, Türkiye'de yüzde 17'lik bir artış gerçeklemiş. Küresel tedavi zincirlerinin yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye'nin yeni bir global üretim merkezi olmaya aday olduğunu görüyoruz. Bu kapsamda ülkemizdeki uluslararası şirketlerin yatırımlarını daha da arttırmalarını beklediğimizi, kendilerine gerekli desteği her zaman vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek isterim” açıklamasında bulundu.
Türkiye ekonomisinin 2024’ün ilk çeyreğinde yıllık bazda yüzde 5,7, çeyreklik bazda ise yüzde 2,4 oranında büyüdüğünün altını çizen Yılmaz, “Bu performansla bir kez daha G-20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olduk. Pandemiden sonra 15 çeyrek boyunca üst üste kesintisiz büyüme kaydettik. Son 20 yılda yıllık ortalama büyüme yüzde 5.4. Aynı süreçte dünyadaki ortalama büyüme 3.6. Dünyadaki ortalamanın oldukça üstünde, 8 puan üstünde büyüme gerçekleştirdik. Kişi başı gelir geçen yıl itibariyle 13 bin doların üzerine çıktı. Milli gelir büyüklüğümüz ilk defa geçen yıl 1 trilyon sınırını aştı. 1 trilyon 110 milyar doları bulduk. Ancak bu nominal olarak bir rakam. Dünyada 17. büyük ekonomi, satın alma gücü paritesine göre ise dünyanın 11. büyük ekonomisi konumuzdayız. Açıklanan birinci çeyrek rakamlarına göre de 1 trilyon 158 milyar dolarlık bir ekonomi büyüklüğümüz var. Bunu hızla daha yukarılara çıkarmak istiyoruz” şeklinde konuştu.
“Bizim hedefimiz bir sıçrama gerçekleştirerek üst orta gelir liginden yüksek gelirli ligine çıkmak”
Hedefin bir sıçrama gerçekleştirerek üst orta gelir liginden yüksek gelirli ligine çıkmak olduğunu ve bunun planını, programını yapmış olduklarını belirten Yılmaz, “Özel sektörümüzle birlikte uluslararası sermayeyle birlikte teknolojik düzeyimizi yükselterek, katma değerimizi arttırarak beşeri sermayemizin niteliğini daha üst sıralara taşıyarak, dünyaya daha çok ihraç ederek, rekabet gücümüzü, verimliliğimizi daha yüksek çıkararak, kurumsal yapımızı daha etkili hale getirerek bunu başaracağımıza inanıyorum. Rasyonel öngörülebilir ve kurala dayalı politikalarımızı da ekonomimizin daha dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde büyümesini gerçekleştiriyoruz. Güven ikliminin yardımıyla bir taraftan da büyüme kompozisyonumuzun üretim ve yatırım, ihracat odaklı hale gelmesiyle, tüketim ağırlıklı değil, daha çok yatırım, üretim, ihracat ağırlıklı büyüme kompozisyonuyla diğer ifadeyle daha dengeli büyüme kompozisyonuyla bunu başaracağımıza inanıyorum. Bir taraftan belli düzeydeki büyüme elbette enflasyonla mücadele ettiğimiz süreçte bunu böyle görmemiz lazım. Makul düzeyde büyüme, diğer taraftan da enflasyonun gerilemesi bunu eş zamanlı bir şekilde başarma içerisindeyiz” dedi.
“Para politikalarımız, maliye politikalarımız ve yapısal reformlar bir bütünlük içinde enflasyonla mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdürüyoruz”
İşsizlik rakamlarının da tek haneli seviyelerde devam ettiğini belirten Yılmaz, “Tabii çok kıymetli. İstihdam sadece ekonomik düzey değil aynı zamanda sosyal bir veri. Bütün bunları niçin yapıyoruz? Ekonomiyi niçin büyütüyoruz? Daha fazla refah artışı için. Temel önceliğimiz enflasyonla mücadele. Reel tarafta rakamlarımızda görmüş olduk. Büyümemiz, turizm gelirlerimiz iyi, istihdamımız da iyiye gidiyor. Birçok sektörde göstergelerimiz olumlu ama enflasyonda tabii ki arzu ettiğimiz yerde değiliz. Halkımız da bunu birinci öncelik olarak görüyor. Demokratik bir ülkeyiz. Halkın önceliği neyse hükümetimizin de önceliği o. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte en temel meselemiz, en temel önceliğimiz enflasyonu düşürmek. Bunu da bir arada yapmak mümkün değil. Dünya tecrübesinden de görüyoruz. Bizim de o yüzden yıllık bir programımız yok, orta vadeli bir programımız var. Orta vade dediğimizde 3 yıllık bir program. Bu yıl Merkez Bankamızın öngörüsü yüzde 38 yıl sonu. O civarda bir gerçekleşme bekliyoruz. Beklentilerin bu anlamda iyileştiğini görüyoruz. Gelecek yıl yüzde 20’nin altına, bir sonraki yıl yani 2026'da ise tek haneli enflasyona ülkemizin yeniden döneceğine inanıyoruz. Bunun politikalarını, planlarını, uygulamalarını gerçekleştiriyoruz” dedi.
“Türkiye’ye yatırım yapanlar kazanır”
12. Kalkınma Planı'na değinen Yılmaz, “Bunun da odağında o yeşil ve dijital dönüşümü koymuştuk. Türkiye özellikle enerji alanında enerjiyi daha verimli kullanan, daha az karbonla üretim yapan bir Türkiye, aynı zamanda cari açığı da düşecek Türkiye demek, rekabet gücü verimliği yüksek Türkiye demek. Dolayısıyla baktığımızda çerçeve politikaları, iklim politikalarıyla, makro ve ekonomik politikalarımızı birbirini tamamlar ve uyumlu görüyoruz. Bunlar arasında bir çelişki görmüyoruz” diye konuştu.
Makro politikalar kadar mikro politikaların da önemine değinen Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
“Çeşitli düzelmelerle de uygun ortam oluşturmak önemli. Bu çerçevede de Türkiye'nin yatırım ortamını iyileştirmede koordinasyon kurulu çok önemli bir mekanizmadır. Geçen yıldan bu yana çok sık topladım kurulu. En son 57 maddelik bir eylem planını birlikte çalışarak ve tam bir uzlaşmayla belirleyerek bunu da kamuoyuyla paylaştık. Bu 52'lik maddeyle ilgili uygulamalara da başlamış durumdayız. Üç ayda bir gelişmeleri bütün kurumlarımızda takip ediyoruz. Gerçekleşme oranlarına bakıyoruz. Aksayan taraflar var ise düzeltmeye gayret ediyoruz. Dolayısıyla bu eylem planıyla birlikte yatırım ortamının iyileştirilmesi noktasında çok daha etkili adımlar atacağımızı ifade etmek isterim.“
“Katma değeri yüksek alanlarda ulusal ve uluslararası yatırımları arttırmayı hedefliyoruz”
Cari açığı düşürmeyi, diğer taraftan cari açığın finansman kalitesini yükseltmeyi öngördüklerinin altını çizen Yılmaz, “Kalkınmakta olan bir ülkeyiz. İç tasarrufu elbette artırmaya çalışıyoruz. Yatırımları düşürerek dengeyi sağlamayı değil, tasarruf oranlarını arttırarak dengeyi sağlamayı hedefliyoruz. Dolayısıyla hem iç tasarruf oranlarımızı arttırarak hem de dış tasarrufları, uzun vadeli iş kaynaklarını kalkınmakta olan ve önemli hedefleri olan bir ülke olarak daha sağlıklı bir şekilde finanse etmeyi öngörüyoruz. Böylelikle dijital devlet uygulamaları olarak da kamu hizmetlerinin dijitalleşmesi ve bürokratik süreçlerin azaltılmasına da büyük önem veriyoruz. Diğer önemli bir önceliğimiz de büyük veri teknolojilerinin öne çıktığı insan dönüşüm programıdır” dedi.