AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Merkez Karar Yürütme Kurulu toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenlendi. Kongre süreciyle ilgili olarak bugün MKYK’da Teşkilat Başkanı Erkan Kandemir tarafından kapsamlı bir sunum yapıldığını bu çerçevede MKYK’nın takdirine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın takdirine sunulan ve şöyle bir takvim söz konusu olacağını belirten Çelik, "Ekim 2024 ile Ocak 2025 arasında belde ve ilçe kongrelerinin yapılması, Aralık 2024’le Mart 2025 arasında il kongrelerinin yapılması, bütün bu takvimin işte Mart ayı sonuna doğru yetiştirilmesi bekleniyor, tabii Gençlik Kolları ve Kadın Kolları kongresi de söz konusu olacak. Mart ayı sonundan itibaren de Gençlik, Kadın Kolları ve büyük kongreyle ilgili olarak takvim netleştirilmiş olacak. Şimdi daha ayrıntılı bir şekilde size şunu söyleyebilirim: 21 Eylül 2024 tarihi itibariyle 2 gün sürecek şekilde delege seçimleri takvimimiz söz konusu olacak. Yine 2 gün sürecek şekilde 12 Ekim 2024 tarihinde belde kongreleri söz konusu olacak. İlçe kongrelerimiz yine aynı tarihte 12 Ekim 2024 tarihinde, tabii bu uzun sürecek biraz, 93 gün kadar sürmesi söz konusu olacak. Daha sonra 28 Aralık 2024 tarihinde il kongrelerimizi başlatacağız ve bunun da 79 gün kadar sürmesi bekleniyor. Bu çerçevede bir takvim söz konusu olacak. Bunların hepsinin Mart sonuna kadar yetişmesi ve ondan sonra da Büyük Kongrenin gerçekleşmesi söz konusu olacak. Tabii şöyle bir şey var: Bir ilçede ilçe kongresini yaptığımızda, ana kademeyle ilgili ilçe kongresini yaptığımızda hemen arkasından Gençlik Kolları ve Kadın Kollarıyla ilgili de kongreyi yapacağız. Dolayısıyla o haftalar içinde, o ay içerisinde siyasi gündemimizi o ilçemizde tamamlamış olacağız. Belde için aynı şekilde, il için aynı şekilde olacak. Bütün bunları Mart sonuna doğru yetiştirmeyi planlıyoruz, tabii Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın takdirlerine maruzdur. Kendilerinin katılmak istediği iller söz konusu olabilecektir, o sebeple takvimde bazı ileriye doğru sarkmalar söz konusu olabilir, ama şimdiki planlama Mart sonuna doğru bütün bu sürecin tamamlanması ve Büyük Kongre takviminin de ondan sonra belirlenmesi, Kadın ve Gençlik Kongreleri gerçekleştikten sonra. Tabii bütün bu süreç içerisinde sadece meseleyi mekanik bir kongre süreci olarak değerlendirmiyoruz. Yeni dönemin, yeni ihtiyaçların siyasi ritmine göre neler yapılması gerektiğini, teşkilatlarımızın bu siyasi ritme, yeni toplumsal taleplere uygun olarak ne şekillerde vatandaşımızla buluşması gerektiğini, bütün bu gelişmeler söz konusu olduğunda tabii şunun da değerlendirilmesi gerekiyor: Teşkilat Başkanlığımızın çok kıymetli çalışmaları var, daha kreatif çalışmalar. Yeni dönemde klasik teşkilat yöntemlerinin yanı sıra, yeni birtakım teşkilat yöntemleri, teşkilatın vatandaşla buluşma yöntemleri, teşkilatçılığın topluma mesaj verme bakımından birtakım yeni yöntemler, yeni modeller de çalışılıyor. Bunlar tabii MYK’mızda değerlendirilecek, bunların nasıl çalışacağı, nasıl işleyeceğiyle ilgili olarak bu gereken kararlar verilecek. Tabii ki gençlerin ve kadınların zaman ve mekan kısıtlaması olan, ama bir şekilde partimize, siyasi hareketimize, ittifakımıza destek vermek isteyen arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin de katılımlarıyla ilgili yeni trendlere uygun, yeni siyasi ritimlere uygun, yeni toplumsal taleplere uygun, yeni siyasi temsiller üretebilecek modeller nasıl oluşturabiliriz, bunlar üzerinde de hazırlıklarımız var, çalışmalarımız var, onları gerçekleştireceğiz" diye konuştu.
Ekonomiyle ilgili gündemi yakından takip ettiklerini ifade eden Çelik, "Orta Vadeli Program biliyorsunuz 5 Eylül'de açıklanacak ve bu çerçevede güçlü bir şekilde Cumhurbaşkanımızın desteğiyle programın ilerlediğini ve hedeflere ulaşmaya başladığını bu şekilde görüyoruz. Burada ekonomi yönetimimize dönük olarak işte bakan arkadaşlarımızın istifa ettiği ya da içeride şu tartışmanın çıktığına dair bütün bu çıkan haberlerin hepsinin yalan olduğunu açık ve net bir şekilde size ifade etmek isterim. Bunlar spekülasyon amaçlı olarak gerçekleşiyor, bir kısmı dış kaynaklı bir kısmı iç kaynaklı, ama gözüken o ki elde edilen pozitif sonuçlardan rahatsız olanların bu pozitif sonuçları sabote etmek üzere bir propaganda faaliyeti olduğu içerisinde görülüyor. Bu propaganda faaliyetleriyle, bu kara propaganda merkezlerinin faaliyet biçimleriyle çok yakından bildiğimiz işler bunlar, mücadele yöntemlerimiz de sarihtir ve nettir bu konuda. Ama esas olan işimize bakmaktır, milletin bizden taleplerini, vatandaşlarımızın bizden taleplerini yerine getirmektir, o doğrultuda biz yolumuza devam ediyoruz" ifadelerini kullandı.
"SİYASİ PARTİLER OLARAK BİRBİRİMİZİN RAKİBİYİZ, BİRBİRİMİZİN HASMI DEĞİLİZ"
Siyasi rekabetin olabileceğini ama siyasi rekabetin hiçbir zaman siyasi husumete dönüşmemesi gerektiğini vurgulayan Çelik, "Siyasi partiler olarak birbirimizin rakibiyiz, birbirimizin hasmı değiliz. Hele de bugünün dünyasında yukarımızda Rusya-Ukrayna Savaşı, aşağıda Gazze’deki soykırım, bölgede Lübnan’dan, Suriye’den, İran’a kadar olan geniş bir coğrafyayı istikrarsızlaştırmaya çalışan Netanyahu Hükümetinin saldırganlığı söz konusuyken Türkiye’nin bütün bu tablo içerisinde iç bünyesini sağlam tutması son derece önemlidir. İç bünyemize dönük saldırıların başında bu nefret söylemlerinin yaygınlaştırılması ve nefret siyasetinin üretilmesi geliyor. Bu içerideki vatandaşlarımız arasındaki siyasi partilere olan mensubiyetin bir rekabetten çıkarılıp bir husumete dönüştürülmesi gibi bir sonuç doğurmaya çalışıyor bazıları, bunun da karşısında olup buna karşı da hassasiyet üretmeye çalışacağız. Her zaman söylediğimiz şey şudur: Adlarımız farklı olabilir, meşreplerimiz, mezheplerimiz, aidiyetlerimiz farklı olabilir, isimlerimiz farklı olabilir, ama hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nde birinci sınıf vatandaştır. Türkiye’nin iç bünyesinde hastalık, bölünme, herhangi bir şekilde virüs üretmeye çalışanlara karşı bu hassasiyetimizi en yüksek şekilde tutacağız. Burada Atatürkçülük yapıyorum diyerekten vatandaşlarımızın bir kısmının değerlerine saldıranlar da hem Atatürk’ümüze, hem Cumhuriyet’in değerlerine saygısızlık yapıyorlar. Atatürk’e ve Atatürk’ü sevenlere karşı çirkin bir dil kullananlar da hem Atatürk’e, devletimizin kurucusuna, hem Cumhuriyetimizin değerlerine, hem de geleceğimize dönük olarak asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir saldırgan dil kullanmış oluyorlar. Buradaki oluştulmaya çalışılan bölünmenin ya da burada oluşturulmaya çalışılan fay hattının Türkiye’nin geleceğinde yeri yoktur, Türkiye’nin bugününde de yeri yoktur. İlk Cumhurbaşkanımız, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a kadar yürünen bu süreçte ülkemizin büyümesi, kalkınması, bu meydan okumalar içinde yoluna doğru istikamette devam etmesi için büyük mücadeleler verilmiştir ve bu mücadele bu şekilde devam edecektir" şeklinde konuştu.
"HİÇ KİMSENİN AMA HİÇ KİMSENİN HANGİ SİYASİ PARTİ OLURSA OLSUN ONLARA OY VERMİŞ VATANDAŞLARIMIZA HAKARET ETME, ONLARIN İRADESİNİ ELEŞTİRME HAKKI YOKTUR"
Çelik, herhangi bir şekilde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlık anlamında ya da oraya dönük olarak çirkin bir dil kullanma anlamındaki bütün tavırlara karşı olduklarını, aynı şekilde şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da bu şekildeki tavırların hepsinin mahkum edilmesi gereken tavırlar olduğunu bildirdi. Hakaret, tahrik içeren bunlar ilkel bir nefretin, nefret söyleminin ve nefret siyasetinin unsurlarıdır ve bunların iç bünyemizi zayıflatmaya, iç cepheyi dağıtmaya dönük olarak bir faaliyet gösterdiğini net bir şekilde ifade ettiğini aktaran Çelik, "Rekabet, demokrasi ve hukuk temelinde ve betin ilkeleri temelinde gerçekleşir. Sonuç olarak herkes yetkisini milletten almaktadır, bu çerçevede dikkat edildiğinde de siyasi partilerin yöneticileri arasında tabii ki rekabet olur bazen bu rekabet sertleşebilir, ama hiç kimsenin ama hiç kimsenin hangi siyasi parti olursa olsun onlara oy vermiş vatandaşlarımıza hakaret etme, onların iradesini eleştirme hakkı yoktur. Siyasi partilere gönül vermiş vatandaşlarımızın kullandığı demokratik irade, milli iradenin omurgasını teşkil eder. Demokrasinin esasıdır, Cumhuriyetin temel değeridir. O sebeple siyasi partilerin tabanlarındaki vatandaşlarımıza dönük saldırıların hepsine karşıyız hangi siyasi partinin tabanındaki vatandaşımıza yapılırsa yapılsın. Sonuç olarak biz şunu söyleriz: Biz bir siyasi partiyiz, bir ittifakımız, tabi ki vatandaşımızın huzuruna çıkıyoruz, AK Parti’ye ve Cumhur İttifakı’na oy istiyoruz, sonuç olarak vatandaşımız bize oy versin, vermesin biz tabi ki bize oy verilmesini arzu ederiz, ama bize versin-vermesin vatandaşımızın iradesi muhteremdir, vatandaşımızın iradesi saygıdeğerdir, ona hürmet etmek zorundayız. Son zamanlarda böyle bir iklim oluşturulmaya çalışılarak gerek AK Parti ve Cumhur İttifakı tabanına, gerekse muhalefet partilerinin tabanına dönük olarak nereden gelirse gelsin bu saldırıların karşısında olduğumuzu, vatandaşlarımızın iradesine hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar yüksek bir saygıyla ve hürmetle yaklaştığımızı ifade etmek isterim" açıklamalarında bulundu.
"Siyasi partiler birbirleriyle rekabet edebilirler ve bu rekabet sert de olabilir" diyen Ömer Çelik, "Ama bir siyasi partinin tabanına, Cumhurbaşkanlığı makamına hareket etmiş bir kişinin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı tarafından çok matah bir iş yapmış gibi protokolde ağırlanması, taltif edilmesi, takdir edilmesi ve alkışlanması hareketin alkışlanmasıdır, saygısızlığın taltif edilmesidir, çirkin bir dilin burada takdir edilmesidir. İşte bir siyasi partiye yakışmayan şey budur. Ayrıca, bu kapıyı açan kişiler kendi siyasi parti tabanlarına hadsizce saldıranların da aslında dolaylı yoldan himayesini gerçekleşmiştir olurlar. Halbuki bunların hangi siyasi partinin tabanına saldırırsa saldırsın topyekun ret edilmesi gerekir, topyekun mahkum edilmesi gerekir, bu çerçeveden yaklaşılması gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu şekilde hareketlerde bulunan bir kişinin CHP Genel Başkanı tarafından himaye edilmesi, bir partinin, siyasi parti yöneticilerinin bunun hamisi olarak konumlandırılması son derece yanlış bir durum olmuştur" dedi.
"ARTIK ULUSLARARASI SİSTEMİN İSRAİL SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA İŞLETİLMEDİĞİ, ULUSLARARASI HUKUKUN İSRAİL SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA İŞLETİLMEDİĞİ NET BİR ŞEKİLDE GÖRÜLÜYOR"
Kendilerini birinci gündeminin Gazze’deki soykırım olduğuna vurgu yapan Çelik şu ifadeleri kullandı:
"Aynı zamanda, Batı Şeria’dan Lübnan’a, Lübnan’dan Suriye’ye, İran’la olanlara kadar geniş bir coğrafyayı bunun egemenliği altına almaya çalışmasıdır. Hiçbir savaş hukuku gözetilmeden, hiçbir uluslararası hukuka dair umde gözetilmeden yapılan bu faaliyet açık bir soykırımdır ve dünya buna sessiz kaldıkça da bu soykırımın ortağı olmaya devam etmektedir. Burada esas olan şudur: Artık uluslararası sistemin İsrail söz konusu olduğunda işletilmediği, uluslararası hukukun İsrail söz konusu olduğunda işletilmediği net bir şekilde görülüyor. Yarın bir gün uluslararası kurumların ve uluslararası mekanizmaların katılımcısı düşmeye başlarsa, bunlar başkaları tarafından da artık dikkate alınmamaya başlarsa, bugün bu kararları alanlar, bu sessizliğe gömülenler ya da İsrail’in bu Netanyahu Hükümetinin bu katliamlarına örtülü destek verenler bunun sorumlusu olacaklar. Hususen Mescid-i Aksa’nın statüsüne dönük olarak yapılan saldırılar, oradaki bir soykırımcı bakanın yanına İsrail güvenlik güçlerini alarak bu şekilde bir davranış içerisine girmesi bu artık işi geri dönülmez bir noktaya getirir. Orada zaten sadece Müslümanlara ve camilere dönük değil, kiliselere dönük olarak da bu saldırıların yapıldığı net bir şekilde görülmektedir. Ve burada yapılmaya çalışılan şey bir ırkçılık ve soykırımcılık üzerinden ne Müslümanlara, ne Hıristiyanlara nefes aldırmayan Siyonist bir işgal faaliyetinin oradan başlayarak bütün bölgeye yaygınlaştırılmasıdır. Burada durduruldu durduruldu, burada durdurulmazsa herkes bu bölge savaşının sorumluluğunu paylaşmak durumunda kalır. Bizim bununla mücadelemiz devam edecek. Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki dönem de New York’ta Birleşmiş Milletler Zirvesinde ve diğer platformlarda güçlü mesajları ve temasları bu şekilde gerçekleşecek."
"HERHANGİ BİR ŞEKİLDE ERKEN SEÇİM YOK"
Bir gazetecinin 'Bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel katıldığı bir yayında 2026 baharında ya da gelecek yıl Kasım’da sandık koyalım ve Recep Tayyip Erdoğan’da tekrar aday olsun diye bir çağrıda bulundu, bu çağrıyı nasıl değerlendirirsiniz hem erken seçim çağrısını hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar aday olması için yaptığı bu çağrıyı?" sorusuna cevap veren Çelik, "Yani herhalde şöyle bir yarışma olsa 2024 yılının en kötü esprisi nedir diye bu birinci olurdu. Yani Cumhurbaşkanımız herhangi bir seçimde yenebileceğini düşünmesi Özgür Özel’in hiçbir şekilde bir siyasi değerlendirme olarak ele alınamaz. Bu kendileri açısından kötü bir espri olmaktan öteye geçmez. Şimdi seçim bittikten sonra söyledikleri şey şuydu: Biz işte seçim falan istemiyoruz, önce belediyelerde hizmet edeceğiz Sayın Özel’in ilk konuşmasını hatırlayın ve bu şekilde bize verilen çeşitli kesimlerden işte o zaman bir açıklama yapmıştı biliyorsunuz milliyetçi kesimlerden, muhafazakar kesimlerden verilen oyları, Güneydoğu’dan verilen oyları değerlendireceğiz ve bu şekilde seçime hazırlanacağız ben hiçbir şekilde seçim istemem demişti. Ama gözükün o ki bu plan tutmadı. Belediyelerde ortaya koyulan bir hizmet yok, tam tersine belediyeleri sürekli olarak hizmetlerin aksamasıyla, sel felaketleri ve diğer konulardaki çaresizlikle ve daha çok da akraba atamalarıyla gündeme geliyor. Bütün bu tartışmanın erken seçim tartışmasıyla örtbas edildiğini değerlendiriyoruz. İkinci bir konu da şu her gün CHP ile ilgili olarak gündeme gelen konu şu: CHP’deki aktörler arasında kimin liderlik yarışında öne geçtiği, kimin niyetinin ne olduğu, kimin kimi ziyaret ettiği. Eskiden bu seçimden önce altılı masa çerçevesinde bu ziyaret trafiği sürekli olarak konuşuluyordu, şimdi CHP’deki siyaset trafiği altılı masanın bir küçük prototipi haline dönüştü, kim kimi ziyaret etti, kim kimle ilgili ne konuştu? Şimdi işte tüzük kurultayı deniyor, buna benzer birtakım süreçler çalıştırılıyor. Ama gördüğünüz gibi burada topluma yansıyan, önümüzdeki dönemin siyasi ritmini yakalayacak açıklamalardan ziyade, parti içinde ki hizip mücadelelerine dönük pozisyon belirleme ve mevzi inşa etme şeklinde bir şey gündeme geliyor. Bu çerçevede ki tıkanmışlık neticesinde erken seçim tartışmasını gündeme getirdiğini değerlendiriyoruz. Herhangi bir şekilde erken seçim yok, önümüzdeki 3,5 yıl milletimize hizmet noktasında etrafımızdaki istikrarsızlıkları çok dikkatli takip ederek Türkiye’nin istikrarlı ilerleyişini koruyarak, etrafımızdaki güvenlik problemlerine karşı müteyakkız bir şekilde davranarak Türkiye’nin güvenli bir ülke olma vasfını koruyarak ve yine hizmet siyasetinde, eser siyasetinde daha ileri adımlar atarak yolumuza devam edeceğiz. Bu bizim için bu 3,5 yıl Türkiye yüzyılı çerçevesinde atacağımız adımlar için son derece kritiktir o şekilde değerlendirmek lazım. Ben şöyle bir öneride bulunabilirim: Şu anda sadece erken seçimle ilgili konuşulacak konu tüzük kurultayı söz konusu olduğunda CHP’nin içinde bir erken seçim var onun o şekilde değerlendirilmesi lazım" şeklinde konuştu.
"MİLLETİN KENDİ İMKANLARIYLA GÖZBEBEĞİ GİBİ BAKTIĞI TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN GELECEĞİ İÇİN YETİŞTİRİLMİŞ BU TEĞMENLERE HAKARET EDİLMESİ DE KABUL EDİLEMEZ"
Bir gazetecinin Ağustos tarihinde Kara Harp Okulunun mezuniyet töreninde bir grup yeni mezun teğmenin kılıçlarını çekerek bir ant içtiği görüntülerle ilgili sorusu üzerine Çelik, şunları kaydetti:
"Şimdi konuyu ikiye ayırmak lazım. Bu dediğiniz darbe vesayet çağrışımlarıyla ilgili kısmı ikinci kısma bırakıyorum önce başka bir değerlendirme yapacağım. Birincisi şudur: Dikkat çeken husus biliyorsunuz ülkemizin tarihinde ve dünya tarihinde ilk defa kara, hava ve deniz kuvvetlerimizde üç kız öğrenci birinci oldu. Biz Türkiye yüzyılı kadınların da yüzyılı olacak, Türkiye yüzyılı bir bakıma da kadınların yüzyılı diyorduk. Bu mottomuzun altını dolduran yaklaşımlardan, sonuçlardan bir tanesi oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri gözbebeğimizdir, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her zaman için vatan görevini yüksek bir şuurla ve disiplin anlayışıyla yapması esastır. Geçmişte ordunun üzerinden askeri vesayet üretilmesinin birtakım yabancı projeler çerçevesinde en çok Türk Silahlı Kuvvetlerine zarar verdiği görülmüştür. Şimdi burada gördüğümüz dört kategori var, birincisi şudur: Tabii ki bu gençlerin bu mezuniyetlerinden, bu gençlerin Türkiye’nin geleceğine olan hizmetlerinden, Anadolu’nun her yerinde gelmiş o mezuniyet konuşmalarında birinciler de söylediler milletimizin her türlü desteği vererek yetiştirdikleri onların sevincini vatandaşlarımızın tabii paylaşması, takdir etmesi önemlidir, bu kıymetlidir. Bu görüntülerin neticesinde birilerinin yaptığı açıklamalara bakarak geçmişte yaşanmış birtakım kötü tecrübelerin anımsatılması, kötü tecrübelerin hatırlanması, demokratik hafızada iz ve yara bırakmış birtakım olayların gündeme gelmesi konusunda da demokratik hakkını kullanan vatandaşlarımızın eleştirileri de takdirle ve saygıyla karşılanmalıdır. Nihayetinde Türkiye’nin geçmişte yaşadıkları mevzulara bakınca tabii ki bu konuda dikkate davet etmeleri, titiz olunmasını söylemeleri, hassasiyet göstermeleri önemlidir. Burada iki tane şey konu var kötü niyetli konu bu bahsettiğiniz konu geldiğimde. Birtakım siyasetçi, aydın, emekli asker, bu görüntülerden işte Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mesaj verildi, bu görüntülerden işte Hükümete karşı bir mesaj verildi, işte Hükümet Türkiye’yi şöyle şöyle kapatmaya çalışıyordu AK Parti buna karşı bir direniş kılıç çekildi gibisinden üslupla konuşmaları asıl bunların yaptığı şey işte o eski vesayet anlayışının diriltilmeye çalışılması meselesidir. Birde tabii bunlara cevap vereyim derken milletin kendi imkanlarıyla gözbebeği gibi baktığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleceği için yetiştirilmiş bu teğmenlere hakaret edilmesi de kabul edilemez, bunlar milletin evlatlarıdır, çerçeve budur. Biz silahlı kuvvetlerin her zaman için bu vasfının korunması gerektiğini, asli görevinin vatan müdafaası olması gerektiğini her zaman ifade ettik.
Türkiye’de bizim ilk iktidara geldiğimiz yıllarda Türkiye’de Bakanlar Kurulu gündem olmuyordu, Milli Güvenlik Kurulu Toplantıları gündem oluyordu ve bu askeri vesayetin açık ve net bir göstergesiydi. Ya da Cumhurbaşkanlığı makamı bir resepsiyon vermiş o zaman ki Genelkurmay Başkanı diyor ki, ben şu resepsiyona işte başörtülü kadınlar olduğu için katılmayacağım gibisinden bir vesayet. Ya da Hükümet bir karar alıyor 27 Nisan postmodern darbe teşebbüsünde olduğu gibi kimin cumhurbaşkanı olacağına, kimin nasıl bir Milli Eğitim Bakanı istendiğine dair askeri bürokrasi adına siyaset yapılmış oluyor. Bu ordunun asli vazifesine karşı bir tutumdur, orduyu yıpratan şey buydu, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratan şey buydu. O zaman da 27 Nisan o sözde postmodern muhtırası, muhtıra teşebbüsü söz konusu olduğunda ilk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir Hükümet buna cevap vererek muhtıra yapılmaya çalışılan o kağıda bir kağıt parçasına çevirdi ve tarihin çöplüğüne attı. Dolayısıyla, bizim vesayet konusunda herhangi bir şekilde silahlı kuvvetlerin içine bir vesayet sokulması konusundaki hassasiyetimizin son derece yüksektir. Burada da şu kavramın altını sık sık çizdik: Hukuk dışı vatanseverlik olmaz, vatanseverlik hukukun içinde kalarak olur. Birileri ben vatanseverlik adına hukukun dışına çıkıyorum diyorsa geçmişte bu yapıldı. Yine geçmişte şu yapıldı: Silahlı kuvvetler adına seçilmiş meşru hükümetin faaliyetleri kısıtlanmaya ya da o hükümet görevden uzaklaştırılmaya çalışıldı. İşte hükümete posta koyuldu, muhtıra verildi, benzeri birtakım ifadeler söz konusu oldu. Şimdi bütün bunları yaşamış olarak tecrübemiz ortadadır, burada dikkatimiz yüksektir. Demokratik denetleme mekanizmaları altını çizerek söylüyorum arkadaşlar, Türkiye’nin sahip olduğu bütün silahlı güçler için, demokratik denetim mekanizmaları en güçlü şekilde çalıştırılmaktadır. Herhangi bir vesayete, herhangi bir yanlış uygulamaya herhangi bir şekilde müsaade edilmez. Şimdi buradaki yemin töreni üzerinden birtakım haddini aşan emekliler ya da siyasetçiler çıkıp da Hükümete kılıç çekti dedikleri zaman eğer onların kafasındaki eski Türkiye’yi tekrar o eski Türkiye’deki vesayet unsurlarını ve tekrar diriltmek olduğunu, bunların kafasındakinin vatanseverlik olmadığını, milletin seçtiği Hükümete kılıç çekmek ya da namlu doğrultmayı marifet zannettiklerini net bir şekilde görüyoruz. Bütün bu tartışmaların dışında normal mekanizmalar işlemektedir. Burada bu zafer ayında Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara, hava, deniz kuvvetleri yeni mezunlarını vermiştir. Bu teğmenler ülkemizin geleceği için yetiştirilmiştir. Onlar üç birinci de, üç kuvvetin birincisi de şu vurguyu yaptılar: Bu millet bizim yetişmemiz için bizden hiçbir şeyi esirgemedi, onun için biz bu millet için üzerimize düşen, Türkiye’nin güvenliğini sağlamak için gereken her şeyi yapacağız. Allah göstermesin yeri geldiğinde canımızı da vereceğiz, bu fedakarlığa da hazırız dediler. Bu yemin namus ve şeref üzerine yapıldı. Silahlı kuvvetlerin yeni mezunları ülkenin geleceği içindir. Ve burada etrafımızdaki coğrafyadaki istikrarsızlık söz konusu olduğunda gözbebeğimiz silahlı kuvvetlerin asli işine, ülke güvenliğiyle ilgili işine odaklanması konusundaki hassasiyetimiz yüksektir. Her şey incelenir, değerlendirilir, bir disiplinsizlik varsa bu disiplinsizliğe de bakılır, ama burada dışarıdan bir söz söyleyerek hem bu görüntü üzerinden bir vesayet hortlatmaya çalışan birtakım emekli askerlerin, siyasetçilerin, birtakım yazarların tutumu da yanlıştır. Bu genç arkadaşlarımıza dönük hakaretamiz söylemler de kullanılması yanlıştır."
"Gereken mekanizmalar içerisinde tespit edilecek şekilde bir tecrübe vardır, yanlış yapılırsa gereği bunun yapılır" diyen Çelik, "Bütün bu çerçevenin dışındaki buradaki tutumumuzun net olduğunu, demokrasi, anayasal düzene sadakatin esas olduğunu, hiçbir silahlı gücün bunun dışına çıkmaması gerektiğini, bunun dışına çıktığı zaman 27 Mayıs darbesinde görüldü, 12 Eylül’de görüldü, sözde vatanseverlik adı altında yabancı birtakım projeler için ordumuzun istismar edildiği görülmüştür, burada esas vatanseverlik anayasal düzene sadakattir. Esas askerlik görevi anayasal düzene sadakat içerisinde bu yolda millete hizmet etmektir. Şimdi bir de şöyle bir şey yapılıyor tabii birtakım çevreler tarafından: Silahlı Kuvvetlerin ebedi başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygı gösterdiği zaman bakın bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ya da hükümete mesajdır gibisinden maalesef son derece sağlıksız ve çarpık bir zihniyetle bu konuları ele alanlar var. O zaman Silahlı Kuvvetlerin ebedi Başkomutanı Atatürk’e gösterilen saygıyı Silahlı Kuvvetlerin şimdiki komutanı, devletimizin başı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a dönük bir şey olarak konumlandırmaya çalışmak da son derece sağlıksızdır. Bunu yapan varsa bunun da gereği yapılır, onu da açık bir şekilde söyleyeyim, ama Cumhurbaşkanımız bugün devleti başı olarak ve Cumhurbaşkanımız olarak aynı zamanda ordularımızın başkomutanıdır. Bu devlet bilinciyle, bu siyaset bilinciyle, bu demokratik bilinçle, bu anayasal düzen bilinciyle hareket etmek gerekir. Kuşkusuz burada bu çocukların sevincine katılan vatandaşlarımızın, iyi niyetle katılan vatandaşlarımızın bu sevince katılmaları da çok saygıdeğerdir. Aynı şekilde birtakım acaba eski Türkiye’deki hareketlilikler mi oluyor diyerekten demokratik uyarıda bulunan, burada meşru hükümete, meşru siyaset zeminine dönük olarak birtakım hassasiyetleri hatırlatan vatandaşlarımızın yaptığı uyarılar ve hassasiyet hatırlatmaları da saygıdeğerdir. Onun dışında kötü niyetli olan, gerek Silahlı Kuvvetlerin bu genç mensuplarına hakaret edenleri ya da Silahlı Kuvvetlerin bu genç mensupları üzerinden bir vesayet üretmeye çalışanların yaptığı ise asla hiçbir şekilde kabul edilecek bir şey değildir.
Netice itibariyle, Silahlı Kuvvetlerin yeni mensuplarını yetiştiren ailelerine buradan tebriklerimizi, sevgilerimizi, saygılarımızı iletiyoruz. İnşallah hepsi bu ülkenin geleceğine gerçek bir demokratik düzen ve anayasaya bağlılık çerçevesinde, Silahlı Kuvvetlerin sahip olduğu yüksek bilinçle hizmet etmenin onurunu yaşayacaklar. Onun dışında bir sıkıntı varsa bu zaten demokratik denetim mekanizmaları, soruşturmalar, bütün bunar her olayda işletilmektedir. Geçen sene de hatırlarsanız bazı olaylar olmuştu, mekanizme işletildi, Silahlı Kuvvetlerin iç mekanizmaları da işletildi, idari mekanizmaları de işletildi, bunların gerekleri yapıldı. Bu konuda vatandaşlarımız müsterih olsunlar. Demokrasimizi korumak, milli iradeyi korumak konusunda her türlü vesayete karşı koymak konusunda ilk günkü kararlılığımız neyse bugün daha fazla kararlıyız. Çünkü anayasal düzene ve demokrasiye dönük her türlü saldırının ülkemizin geleceğine yapılmış olduğunu biliyoruz, bu konudaki bilincimizi sağlam tutuyoruz. Bu çerçevede üç kuvvetin de birincisinin kız öğrenciler olması vesilesiyle Türkiye yüzyılı aynı zamanda kadınların yüzyılı olacak mottomuzun yeni bir aşamaya geldiği de net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Değerlendirmem bu şekilde arkadaşlar" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE’NİN BRICS DAHİL BÜTÜN BU ÖNEMLİ PLATFORMLARDA YER ALMAK İSTEDİĞİNİ SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ NET BİR ŞEKİLDE İFADE ETMİŞTİR"
Yabancı medya kaynaklı olarak Türkiye’nin BRICS’e resmi üyelik başvurusunda bulunulduğu iddiaları ile eski Washington Büyükelçisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul Milletvekili Namık Tan'ın "mavi vatan" ile ilgili açıklamaları ve AK Parti’ye yönelik iddialarına ilişkin soru üzerine Çelik, "Birinci konu BRICS’e üye olmak istediğimizi zaten Sayın Cumhurbaşkanımız çeşitli defalarda ifade etti biliyorsunuz. Yani bu konudaki talebimiz açıktır, bu süreç işlemektedir bu çerçevede, ama bununla ilgili somut bir gelişme yoktur. Somut bir gelişme olursa, yani BRICS’e üyelikle ilgili BRICS’in bir değerlendirmesi, aldığı bir karar vesaire, biz onu sizinle paylaşırız bu çerçevede. Ama Türkiye’nin BRICS dahil bütün bu önemli platformlarda yer almak istediğini Sayın Cumhurbaşkanımız net bir şekilde ifade etmiştir. Namık Tan Bey'in açıklaması aslında tartışmayı biz orada bitirmiştik, fakat Namık Bey bu tartışmayı anladığım kadarıyla devam ettirmek istiyor. Fakat burada anlaşılması gereken şey şu: Bu açıklamasındaki ifadeler bize dönük bir yalanlama içermiyor, orada 2 kişiyi yalanlamış Sayın Namık Tan, birincisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Yankı Bağcıoğlu’nu yalanlamış, ikincisi de CHP Sözcüsü arkadaşımız Sayın Deniz Yücel’i yalanlamış. Niçin? Namık Tan, Meclis’te bu konuşmayı yaptığı zaman, orada açık bir şekilde mavi vatana “masal” dediği zaman buna ilk tepki CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bağcıoğlu’ndan, Yankı Beyden geldi. Yankı Beyin orada Sayın Namık Tan’ın açıklamalarına cevap verirken ki argümanlarının çoğu doğruydu, mavi vatan meselesini doğru bir şekilde ele almıştı ve son derece de sağlam argümanlar sunmuştu. Dolayısıyla bir CHP Genel Başkan Yardımcısı, o CHP milletvekilini yalanlamıştı, sizin söylediğiniz doğru değil, bu bir masal değildir, bu jeo kültürel bir çerçevedir, jeostratejik bir çerçevedir, bu sadece askeri bir kavram da değildir aynı zamanda. Yine Yankı Bey oradaki açıklamasında bence çok dikkatli bir cümle kullanmıştı, bu sadece askerlerin, amirallerimizin, denizcilerimizin emeğiyle değil, akademisyenlerimizin ve diğer bütün unsurların emeğiyle oluşturulmuş bir kavramdır diye. Biz buna gereken cevabı verince daha sonra Sayın Bağcıoğlu’nun, Sayın Tan’ın, başka arkadaşların da olduğu bir basın toplantısı düzenledi Deniz Bey. Ve Deniz Beyin orada yaptığı açıklama şuydu: Yani CHP’de bir istişare yapılmış ve sonuç olarak CHP dedi ki, bizim resmi görüşümüz, yani bunu resmen demeseler de Namık Tan’ın görüşlerini ret eden, Sayın Yankı Bağcıoğlu’nun görüşlerine yakın duran demeye getirdiler o bildiriye baktığınızda. Dolayısıyla konu şöyle kapanmış oldu: Mavi vatan meselesinde Sayın Tan’ın söyledikleri CHP tarafından ret edilmiş oldu aslında. Aslında o Deniz Beyin Başkanlığında 5 kişi yaptıkları basın toplantısına bakarsanız, orada Bağcıoğlu da vardı, Tan da vardı, bu çıktı. Ama şimdi burada tekrar Sayın Tan mavi vatana masal demeye devam ediyor. İkincisi, kendisinin bir büyükelçi olarak çok iyi bilmesi gerekir ki, Türkiye’nin NATO konusundaki mükellefiyetleri, Doğu Akdeniz’deki geçiş eğitimleri ve benzeri hususlar söz konusu olduğunda Türk Silahlı Kuvvetleri zaten buna katılmakta ve bu faaliyetler içerisinde Türk Bayrağını göstermektedir. Ama onların bahsettiği gibi İsrail’i korumak üzere gönderilmiş gemilerle ve İsrail’i korumak üzere yapılmış bir tatbikata Türk Silahlı Kuvvetleri’nin deniz kuvvetleri unsurları katıldı demek, bu yalandır. Ama zaten rutin faaliyetler, NATO’yla ilgili rutin faaliyetler ya da geçiş eğitimleriyle ilgili rutin faaliyetler zaten yürümektedir.
Bu olmasaydı bu sefer de Namık Tan çıkacaktı diyecekti ki, bakın NATO’ya karşı bir tutum alıyoruz. Şimdi dolayısıyla bu açıklama bize karşı bir açıklama değil, yani bizim isimlerimize geçirmiş ama, bu açıklamayı Sayın Tan aslında Yankı Beye ve Deniz Beye karşı yapmış, çünkü CHP daha önceki açıklamasında Sayın Namık Tan’ın Meclis’teki konuşmasındaki argümanlara karşı olduklarını, mavi vatan masaldır şeklindeki çirkin yaklaşımın dışında durduklarını net bir şekilde ifade etmiş oldular, oradaki açıklamaları Yankı Beyin görüşlerine destek veren açıklamalardı o basın toplantısında yaptıkları. Şimdi bu sefer tekrar oraya Namık Bey de katıldı ve Namık Bey de o katıldığı toplantıda buna destek vermiş odu, CHP’nin görüşü budur denildi ve tartışma kapanmış oldu aslıda. Namık Beyi CHP Genel Merkezi tashih etmiş oldu, onun açıklamasını kabul etmemiş oldu. Ama şimdi Namık Bey tekrar bir açıklama yapmış, mavi vatana tekrar masal demiş ve yine maalesef Yunanistan’ın mavi vatan konusundaki karşı tezlerini kendi tezleri olarak dillendirmiş; bakın bu çok vahim bir şeydir" dedi.
"Şimdi şunu net bir şekilde söylemek isterim: Namık Bey de tecrübeli bir diplomattır" ifadelerini kullanan Çelik, şunları kaydetti:
"Aslında arzu ederdim ki ben, kendisiyle beraber de çalıştık geçmişte çeşitli konularda, bu birikimini Meclis’e yansıtsın ve muhalefetini bu birikimi temelinden yapmış. Çünkü geçmişte gerçekten diplomaside birikimi olup da muhalefet partilerinde siyaset yapıp çok faydalandığımız insanlar oldu, bunların başında Şükrü Elekdağ gelir. Şükrü Elekdağ mesela muhalefet ederdi birçok konuda, fakat bir birikimle, bir bilgelikle, bir tecrübeyle ve Türkiye’nin önüne bir siyasi ufuk açmak için yapardı. Biz o zaman Şükrü Elekdağ’ın muhalefetinden çok faydalanırken, Ben kendisiyle birkaç kere örneğin Ermenistan meselesinde filan televizyon programlarına da çıktım, karşılıklı olarak tartıştık da, ama sonuç olarak bu faydalanılırdı. Şimdi burada Namık Bey kendisine haksızlık yapıldığını söylüyor da, Namık Beyin diplomatik tecrübesine haksızlık yapan tek kişi kendisinin içine girdiği yanlış siyasi motivasyon. Dolayısıyla burada bir kere daha CHP Genel Merkezi’nin şunu dillendirmesi gerekiyor: O konuşmadan sonra, ki ben 2002’den beri Meclis’te pek çok siyasi konuşma dinledim, pek çok dış politika konuşması dinledim, net bir şekilde söyleyebilirim, Namık Beyin mavi vatana masal dediği konuşma 2002’den beri dinlediğim konuşmalar içerisinde en niteliksiz ve en vasıfsız konuşmaydı. Bakın, o konu mavi vatan sebebiyle öne çıktı ama, orada daha vahim ifadeler var. O yüzden dedim ki, eğer bu konuşmayı destekliyorsanız CHP’nin internet sitesine ve Twitter hesabına etiketleyin herkes okusun. Orada Namık Bey sınır ötesi harekatlara da karşı çıkıyor ve sınır ötesi harekatları da bir maceracılık olarak nitelendiriyor; ne kadar vahim. Bu sefer de mavi vatandan tutuyor kara vatanımızı korumak için yaptığımız, ana vatanımızı korumak için yaptığımız faaliyetlere de karşı çıkıyor. Eğer o sınır ötesi harekatlar olmasa ne olurdu? Türkiye’nin sınırlarının dibinde DEAŞ’tan PYD’sine kadar terör devletçikleri kurulurdu. Fırat Kalkan’ından Zeytin Dalına kadar bütün bunlar oradaki terör devletçikleri kurma faaliyetini darmadağın etmiştir ve son derece meşru harekatlardır. Ve biz harekatların hepsini Birleşmiş Milletler çerçevesinde, Birleşmiş Milletler şartının 51. maddesinin uluslararası hukukun bize verdiği yetkiyle yapıyoruz.
Dolayısıyla buradaki yanlış şu: Bu bildiride bizim isimlerimizin geçmesi yanlış. CHP milletvekili Namık Tan, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu’unu ve CHP Sözcüsü Sayın Deniz Yücel’i yalanlamış, mevzu bundan ibaret. Bu tartışmayı sürdürmek istiyorlarsa o konuşmada pek çok unsur var, onları da aşarız. Ama anlaşılan şu ki, diplomatik tecrübeyle, bilgi birikimiyle çok rahatlıkla bilinecek şeyler yanlış bir siyasi motivasyon içerisine girilince maalesef böyle çarpıtılmaktadır."
"İSTİHBARAT TEŞKİLATLARI DÜZEYİNDEKİ ÇALIŞMA DEVAM EDİYOR"
Bir gazetecinin 'Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler dünya kamuoyunda yakından takip ediliyor bu hususta Türkiye’yle Suriye arasındaki normalleşme süreci de takip ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esad arasında yapılması beklenen görüşmenin takvimine ilişkin bir gelişme var mı? Bununla bağlantılı olarak takvim belirlendikten sonra Türkiye’nin bu görüşmeyle ilgili bazı ön şartları olduğu ifade edildi, bununla ilgili bilgi verir misiniz?' sorusuna Çelik, "Buradaki mekanizmayı söyledim, ben üç aşamalı bir şeyden bahsettim, istihbarat teşkilatlarımız dosyaları olgunlaştıracaklar, daha sonra bu dosyalar olgunlaştıktan sonra Dışişleri ya da Milli Savunma Bakanlıkları düzeyinde bir araya gelinecek. Orada bu dosyalar olgunlaştıktan sonra liderlere arz edilecek, o zaman Sayın Cumhurbaşkanımız ve Suriye Devlet Başkanı Sayın Esad konuyu değerlendirecekler ve bir görüşme takvimi ortaya çıkacak. Dolayısıyla, daha önce biliyorsunuz çeşitli kereler bakanlar da bir araya geldi, ama böyle bir ritim ve böyle bir sistematik içerisinde değil, başka şekillerde başka yerlerdeki toplantılar da oldu biliyorsunuz bu tip şeyler, Rusya’da başka yerlerde. Daha çok da tabii güvenlik odaklıydı. Şimdi bu bahsettiğim sistematik içerisindeki faaliyetler sürüyor, ama henüz birinci aşama geçilip, ikinci aşamaya gelinmiş değil, yani istihbarat teşkilatları düzeyindeki çalışma devam ediyor, bakanların görüşeceği düzeyde bir olgunlaşma noktasına henüz gelmedik. Dolayısıyla, liderlerin görüşmesiyle ilgili takvimle ilgili bir karar verilmiş değil. Onunla ilgili olarak bütün bu süreç işledikten sonra olacak. Tabii bizim şartlarımız, onların şartları karşılıklı olarak net bir şekilde ortaya koyuldu, bu da masada tartışılacak, zaten müzakere bu demektir. Karşılıklı olarak şartlarınızı koyarsınız, karşılıklı olarak şartlarınızı koyduktan sonra bunlar arasındaki ortak noktaları nasıl bulacaksınız bunun için müzakere edersiniz. Onlar net bir pozisyon belirlediler, biz de net bir pozisyon belirledik, masada bunları görüşeceğiz arkadaşlar. Ama liderler görüşmesi takvimi biraz bu olgunlaşmaya bağlı olarak gerçekleşecek" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki MKYK toplantısı ise sona erdi. Toplantı yaklaşık 2.30 saat sürdü.