
Suyun öteki yakası
Sonunda beklenen gün geldi. Güneş battı, ay yükseldi. Kalabalık karanlıkta peri bacalarına benzeyen hayaletler gibi dikili bekleşiyorlardı.
Ne istediklerini bilmeden günlerce çölde kaybolmuş, deliler gibi yollarını bulmaya çalışıyorlardı.Sahilde bekleyenler, umut elçisi gördükleri”simsar” denilen “sansar” kılıklı adamların gelmesini bekliyorlardı.
Onlar bu dünyanın sonu gelmez insan kaçakçısı borsasının önemli adamlarıydı.Ama bekleyenler kendi kararlarını kendisi vermekten ziyade ezel ebed başkalarının geleceği hakkında vereceği kararları bekliyorlardı. Birlikte hiç gülmüyorlar kimse birbirleriyle konuşmuyordu. Kalabalık birbirlerinin gözlerine bakarak simsarlar için içlerinden biraz insan olanı da var mıdır diye birbirinin gözlerine konuşuyorlardı. Sahil sanki deli dalgalarla yeni bir felakete hazırlanıyor gibiydi. Kadınlar çocuklarına sımsıkı sarılmışlardı. Ve bütün anneler birkaç ay sonra yüzleri yaşlılara benzeyecek bebeklerini suyun öteki yakasına taşıyorlardı.
Sanki anne ve babalar çocuklarından ayrılacak ve bir daha asla kavuşamayacak gibiydiler.Çocuklar annelerinin gözlerindeki bakışlara ve gözyaşlarına bir anlam veremiyorlardı. Sevinç mi korku mu belli değildi. Deniz dalgaların şiddetini artırarak kendisini kızıla boyamaya hazırlanıyordu. Ay ışığı denizin derinliklerine kadar iniyordu.
Tehlikenin farkına varan kurtlar bile aya dönmüş acı acı uluyorlardı. Sınır kaçakçısı adamlar, kadınlar,çocuklar ulu orta yerlerde yatıyorlardı. Kesikleri kanıyor, canları çok acıyordu; ama ağlayamıyorlardı. Sadece kalabalıklar dünyasında yalnız kaldıkları için ağlıyorlardı. Bütün bu yaşadıkları var olana karşı yalnızlığı ve dışlanmışlığı seçmelerindendi. Eğer farklıysanız yalnızlığa mahkumsunuz demektir. Bundan dolayı hayatın da, sistemin de yalnız olana acımasızca davrandığına şahit oluyorsunuz.
Suyu geçmek gerekiyordu diğer yarılarına,umudun öteki yakasına kavuşmak için. Şu an kimse gelecekte ne yapacağını hesaplamıyordu, sadece ayakta kalmanın çabasını veriyorlardı.Çocuklarımızdan sonra hayatta kalmaktan daha korkunç bir şey olamazdı,diyorlardı.Savaşlar tüm düşlerini kendilerinden çalmıştı. Kafaları ve kalpleri bomboş olmuştu.Umut etmek için sürekli geleceğe bakmaları gerekiyordu.
Ama bekleyiş ve belirsizlik çok daha zordu. Yolculuğa çıkan herkesin evrensel refahtan payına düşeni çalışmadan değil de çalışarak elde etme amacı vardı. Yola çıkanların aslında tamamı yerinde kalmak istemelerine rağmen genelde gidenlerdi. Ama diğer yandan geride kalanların üzerlerini örtmek o kadar da kolay olmuyordu. Karşılıklı benzer olayları yaşamış olmanın getirdiği anlayış insanları kaynaştırıyordu.
Birbirlerine acıma duygusu sınır ötesinde de kendini gösteriyordu bu yolculukta geçişler her zaman tehlikeli karşılaşmalar yaşatmıştır. Yola çıkanlar, yolda ölen çocukların hikayelerini biliyorlardı ;ama hepsinde de bu durum bana ve çocuklarıma denk gelmez nasıl olsa diye düşünüyorlardı. Elimdeki tek şansım bu yurdumda kalırsam öldürüleceğim ;ama ben yaşamak istiyorum Bu yüzden birçok kimse oraya adım atma cesareti göstermemiştir. Topluma uymayan ve kendi kültürüne tabi olmayan dışlanır.
Ama nadir de olsa kurtulma ihtimali yüzde bir olanlar buraya uğrama cesareti göstermişlerdir. İnce sis tabakası ile örtülmüş tepecikler birdenbire çıkan rüzgarla gökyüzündeki bulutları dağıtıyor. Sonra orası zaten gurbet insanının yurdu oluyordu. Deniz aniden beliren ışıkla pırıl pırıl parlıyor. Aslında hepsinin bir amacı vardı, hepsi de bir şeyler ekmek peşindeydi.Ekmek mi bu ancak hiçbir şeyin olmadığı yere gitmekte mümkündü.