• Bize asıl kalacak olan; yığdığımız para ve servetler değil, sağlam bir imandan sonra, salih ameller ve hayır hasenattır.

Geçici dünyalıklar yerine, ebedi değer olan hayır ve sevaplar kazanmak daha önemlidir. Kur'an'ı Kerim bu konuda en belirgin örnek olarak, Karun ve ona imrenen insanları örnek verir. “Karun, Musa'nın kavminden idi de onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.

(Karun’un, Hz. Musa’nın amcazadesi olduğu rivayet edilir. Önce Hz. Musa’ya iman etmişti. Fakat hırsı ve kıskançlığı yüzünden münafıklığa yeltendi. İsrail oğullarının başında Firavn’un görevlisi olarak bulundu, onlara karşı zalimlik ve taşkınlık etti. Bir taraftan servetiyle, bir taraftan da ilmiyle övünüyor, şımarıyordu. Rivayete göre İsrailoğulları içinde Tevrat’ı en iyi okuyan kimse o idi. Kimya ve ticaret sahalarında da çok bilgili olduğuna dair kayıtlar vardır. Ne var ki, sonunda gerek ilmi gerekse serveti ona yar olmamış, inançsızlığı ve azgınlığı yüzünden helak olup gitmiştir.)

Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.

(Karun gibi hazineler sahibi birinin şahsında yapılan bir öğütte dahi, Kur’an’ın, “Dünyadan da nasibini unutma” tavsiyesinde bulunması, İslam’ın dünyaya ait çalışmaya ne kadar önem verdiğini gösteren bir nükte taşımaktadır. Bununla birlikte Kur’an, daha sonraki ayetlerde, büsbütün dünyaya dalmanın getireceği felaketleri de canlı bir şekilde gözler önüne sererek, dünya ve ahireti dengeleyen mutedil bir yol tutulmasını tavsiye etmektedir.)

Karun ise: O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir). Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.

Nihayet biz, onu da sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: Demek ki, Allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkârcılar iflâh olmazmış! demeye başladılar.
İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.” (Kasas 28/76-83

  • Ashabı kiramın (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) hayır yarışı, bizim kapitalizme bulanmış anlayışımızın fevkindedir.

Maalesef parayı din, şehveti ibadet edinen kapitalist sistemler, insanın fıtratını bozdu. Öyle ki, mezar kazan bile, ölüm ve sonraki ebedi hayatı düşünmüyor. Tabi bizler de her birimiz, bu sistemin ifsadından etkilendik ve etkileniyoruz. Derken nicelerimiz, sahabenin ahiret için yarıştığı gibi, biz fani ve geçici olan dünya için yarışır olduk. Abu Bekr ve Ömer’in (ra) hayır yarışını hatırlayalım. Biri tüm malının yarısını, diğeri tamamını hemen getirip Allah (cc) yolunda cihad için infak ediyordu. “İşte onlardır hayırlı işlerde koşuşarak yarışanlar ve onlardır bu işlerde hep önde gidenler!” (Müminun 23/61) Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...